İMZA KAMPANYASI

Notalar ve Sözler - Bölüm 14 (FİNAL)

Önceki bölümler için tıklayınız: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13

Not: Bu hikayede gerçek kişi ve mekan isimleri geçmesine rağmen yazılan “karakterler dahil, her şey tamamen” hayal ürünüdür. Bu yüzden, lütfen SAKIN ciddiye almayın, İSMİ GEÇENLERE DÜŞMAN OLMAYIN ve sadece eğlenin. Bir de okurken aklınızdan çıkarmayın, hikayeyi 1. ağızdan yazma sebebim: FİLİZ sensin sevgili okuyucu. Sen bu hikayenin kahramanısın :)

Bölüm 14 - FİNAL



Özlemiştim. Sabah gözümü açtığımdan beri aklımda sadece o vardı. Durmadan bir şeyler yaparak düşünmemeye çalışmıştım ama… öyle çok özlemiştim ki…

Başımı masaya dayadım ve gözlerimi kapattım. Gözümü ne zaman kapatsam o karanlık sokağı görüyor, sıcaklığını hissediyordum ve o sıcacık, sevgi dolu bakışları gözümün önüne geliyordu.

FNC’nin başka bir binasına transferimi yaptırmıştım. Bulunduğum bölüm FNC’nin yeni açtığı entertainment kısmıydı. Seçmeler yapılıyor ve dizi projeleriyle ilgileniliyordu. Onu ilgilendiren bir bölüm olduğu için arada sırada Jungshin uğruyordu. Jungshin dışında hiç birini uzun süredir görmemiştim. Çeşitli bahanelerle onları kendimden uzak tutuyordum.

Minhyuk o geceden sonra pes etmemişti. Beni aramıştı, hem de defalarca. Hiç birine yanıt vermemiştim. Bir kaç kez kapıma gelmişti, açmamıştım. Sesini duyarsam, yüzünü görürsem kararımdan vazgeçmekten korkuyordum. Sadece kendimi düşünerek hareket etmek bencillikten başka bir şey olmayacaktı ve etrafımdakilere zarar verecekti.

Artık işten sonra doğruca eve gidiyordum. Yemeğimi yedikten sonra bütün akşam salonda oturuyor ve onunla geçirdiğimiz anları düşünüyordum. Geceleri, bana o gece tatlı sesiyle söylediği Star’ı kafamda canlandırarak uykuya dalıyordum.

Haberlerini alıyordum. Yapılan son birkaç fanmeetingde ve katıldıkları programlarda Minhyuk’un ne kadar sessiz ve dalgın olduğu görülse de, normalde de sakin bir insan olduğu için neyse ki fazla dikkat çekmiyordu. Ama yaptıklarım yeterli değildi. Yakınında olmak sadece kafamızı karıştıracaktı ve ona acı verecekti. Bir önceki sabah müdürün ofisine giderek Türkiye’ye dönüş işlemlerimi başlatmıştım. Ülkeme geri dönüyordum.

Bu akşam da her zamanki gibi doğruca eve gitmek için işten çıktım. Tam binadan çıkmak üzereyken uzun süredir duymadığım ve çok iyi tanıdığım bir ses arkamdan seslendi.

-Bana Japonya’dan beri yemek borcun var. O akşam senin yüzünden uzun süre aç kalmıştım. Ödemeden mi ülkene döneceksin?

Arkamı döndüğümde Jonghyun’u gördüm. Onunla kavgalarımızı bile ne çok özlemiştim. Birbirimize bakarak gülümsedik. Bir anda aklıma Minhyuk geldi. Panikle etrafa bakındım.

-Merak etme, yalnız geldim.

Demek Jonghyun her şeyi biliyordu. Utanarak başımı önüme eğdim. Yanıma gelerek yüzüme baktı. Kaşlarını çattı.

-Sen kilo vermişsin. Hem niye eskisi gibi bana dik dik bakmıyorsun? Gel benimle.

Bir general edasıyla verdiği bu emiri yerine getirmek zorundaymışım gibi hissettim ve onu takip etmeye başladım.

-Seni eskiye döndürebilmek için çok etkili iki yöntem biliyorum. Biri lezzetli, güzel bir akşam yemeği, diğeri de karaoke.


Havadan sudan ve eski günlerden konuşarak güzel bir yemek yedik. Minhyuk’un konusunu açmaktan kaçınıyordu ve ben de sormuyordum. Birbirimizle eskisi gibi uğraşıyorduk ve bir taraftan da gülmeden duramıyorduk. O karşımda gamzeli kahkahalarını atarken onu izliyordum. Birkaç gün sonra bir daha onu hiç göremeyecektim. Bana hep tersleniyor gibi dursa da, durmadan kavga etsek de, o her zaman beni koruyan, kollayan bir ağabey gibi olmuştu. Yanında olmak bana güven veriyordu. Bu duyguyu özleyecektim.

Yemekten sonra karaokeye gittik. Şarkıları hep o seçtiği ve mikrofonu bana doğru düzgün kaptırmadığı için atışıyorduk. Aslında Jonghyun’dan harika bir müzik ziyafeti çekiyordum ve hiç şikayetçi değildim.

Sanırım yorulmuştu. Sevdiği bir şarkıyı açtı ve kanepeye oturdu. Bu gece seçtiği şarkıların hepsi çok güzeldi.


Cebinden çıkardığı telefonuyla oynamaya başladı. Bir süre konuşmadan şarkıyı dinledik. Sessizliği ilk bozan Jonghyun oldu.

-Jonghoon’dan hala hoşlanıyor musun?

Onu düşünmeyi ne zaman bıraktığımı bilmiyordum. Uzun zamandır Jonghoon aklıma bile gelmemişti. Japonya’dan sonra nerdeyse birbirimizi hiç görmemiştik ve aramamıştık. Jonghyun bunları kafasını sallayarak dinledi.

-Peki ya sen? Chanmi’yle aranız nasıl?

Jonghyun güldü.

-Chanmi’yle arkadaş olarak kalmaya karar verdik. Zaten şu anda tek istediğim yeni besteler yapmak ve gitar çalışmak. Yonghwa hyung’a da elimden geldiğince yardım etmeliyim. Kendisine çok yükleniyor ve bu konuda hiç birimizi dinlemiyor. Hatta şu anda gelip benimle olmak istediğini söylesen, seni bile reddederdim.

Bu kadar açık konuşması beni şaşırtmıştı. Yüzüne baktım. Çok ciddi, kararlı ve huzurlu görünüyordu. Onu böyle huzurlu görmek beni mutlu etmişti.

-Senden bir şey isteyebilir miyim? Ülkeme dönmeden önceki son isteğim olduğu için itiraz etmeden yapmak zorundasın.

Jonghyun merakla bana bakıyordu.

-Minhyuk… Yuna ondan gerçekten çok hoşlanıyor. Minhyuk’u mutlu edeceğinden eminim ve ona güveniyorum. Bir araya gelmeleri için elinden geleni yapacağına söz ver.

Jonghyun kısa bir süre bana baktı ve kahkaha attı.

-Minhyuk’la aranızda geçenleri az çok biliyorum. Minhyuk hiç birimize bir şey anlatmadı. Ama bir süre önce Yuna neden böyle olduğunu ona söyletmeyi başarmış. Beni sana Yuna gönderdi zaten. Minhyuk’la ikinizi bir araya getirmeden geri dönersem gitarımı camdan atmakla tehdit etti beni.

Şaşkınlığımı yenmem ve söylediklerini tam olarak anlamam için biraz zaman geçmesi gerekti. Jonghyun bir şey söylememi beklemeden tekrar konuştu.

-Az önce Minhyuk’a mesaj attım. Buraya geliyor.

Oturduğum yerden sıçrayarak kapıya doğru yürüdüm.

-Bunu yapmamalıydın!

Jonghyun peşimden geldi ve yolumu kesti. Dik dik yüzüme baktı.

-Minhyuk gelene kadar eğer bu kapıdan çıkmaya kalkarsan judo hareketlerimi üstünde deneyeceğime emin olabilirsin.

Kanepeye döndüm. Ellerimle yüzümü kapatarak oturdum ve düşünmeye başladım. Kafam karmakarışıktı. Bir süre sonra Minhyuk kapıdan nefes nefese girdi. Jonghyun gülerek ikimize baktı.

-Kapının dışında olacağım. Eğer bu kapıdan el ele çıkmazsanız elimden kurtulamazsınız. Gitarım tehlikede.

Tekrar güldü ve dışarı çıktı.

Minhyuk’la ne söyleyeceğimizi bilemeden birbirimize bakıyorduk.

-Ülkene döneceğini duydum.

-Evet, zamanı gelmişti.

Araya uzun bir sessizlik daha girdi.

-Gitmeni istemiyorum.

Yerinden kalkarak yanıma oturdu.

-Sevdiğim bir söz var. “Hiçbir şey yapmadan pişman olmaktansa yaptığım bir şey için pişman olmayı tercih ederim.” Filiz, benimle kalarak denemelisin. Çok düşündüm. Hayranlarımdan çekiniyorsan hiç kimseye söylemeyiz. Lütfen yanımda kal.

Ellerimi tutmuştu. Sıcacık ellerini hissetmek tüm direncimi kırmıştı. Gülümsedim.

-Minhyuk, sevdiğin söz Boys Over Flowers dizisinden, farkında mısın? Beni şaşırtıyorsun.

İkimiz de gülmeye başladık. Başımı omzuna yasladım.

-Yani bu kalıyorsun anlamına mı geliyor?

Gözlerimi kapatıp başımı salladım. Onun için her şeye hazırdım. Yanındayken hiçbir şeyden korkmuyordum.

*** 

Sahnedelerdi. Gene muhteşem bir konser oluyordu. Bense gözlerimi alamadan sadece Minhyuk’u izliyordum.


Daha uzun yıllarca onu buradan baterisinin başında izlemek istiyordum. Hatta saçları beyazlamış bir dede olana kadar…

Birlikteliğimizi kimseye duyurmamıştık. Çok az insan biliyordu. Sebebi hayranlarından korkmam değildi. Minhyuk’un gelebilecek olumsuz tepkilerle üzülmesini ya da hayran kaybetmesini istemediğim için bu kararı vermiştim.

*** 

Konserden sonra gülerek kulise geldiler. Minhyuk yanıma geldi ve kolunu omzuma attı.

-Bir sonraki sefere havlunu bana atacaksın. Başka bir hayranının almasını istemiyorum.

Birbirimize bakarak güldük. Beni alnımdan öptü.

Yonghwa’nın neşeli sesini duyunca o tarafa döndük.

-Konser sonrası fotoğraf zamanı!

Duvarın önüne dizildiler ve fotoğraflarını çektim.


Jonghyun: Bir dahaki sefere Jungshin’in yanında durmayacağım. En azından biraz eğilseydin.

Jungshin: Fotoğrafı tweet atarken ne yazalım?

Yonghwa: Bana bırakın, ben yazarım.

Minhyuk: Gelen cevapları okumak en sevdiğimiz şeylerden biri. Çok eğlenceli oluyor.

Ben: Gelen cevaplardan Türkçe ve İngilizce olanları size çevirmemi ister misiniz?

Hepsi: Evet!!!
-SON-

***

SONSÖZ 
  
Bu son sözü yazmayı istememin bazı sebepleri var. Biri, onları yakından takip eden BOICE'ların da fark ettiği gibi hikayede onlara ait çok fazla gerçek unsur bulunması. Ama aranızda Boice olmayan ve grubu yeni tanımaya başlayanlar olduğunu duydum. Bu yüzden açıklama gereği duyuyorum.

Gerçek unsurlar:
 2. bölümün sonundaki Yonghwa'nın otomatik kapıyla yaptığı sihir numarasını hatırlıyor musunuz? Onu gerçekten yaptı. Jungshin'in dizisinin ilk çekim gününde. :) Birbirlerinin kıyafetlerini giymeleri, Yonghwa ve Jonghyun'un iç çamaşırlarını gerçekte de paylaşmaları, Jonghyun'un gerçekte de sadece iç çamaşırıyla uyuması, birbirlerine kardeş kadar yakın olmaları ve sorun ne olursa olsun hemen konuşarak çözmeleri, Yonghwa'nın gece gündüz deli gibi çalışması, Minhyuk'un kavga esnasında anlattığım tekmesi (5 mayıs 2012 Seul fanmeetinginde yaptı), Jonghyun'un portakal suyu sevmesi, Yonghwa'nın Justin Timberlake dinlemekten hoşlanması, Jonghyun'un aklına geleni çoğu zaman düşünmeden söylemesi, dobralığı, inatçılığı, Jonghyun'un sokak performansı yaptıkları günleri özlemesi ve hep gülümseyerek anlatması, sevdiği kişiye daha önce bir röportajda şarkı söyleyerek itirafta bulunacağını söylemesi, yemek seçmesi, ama aynı zamanda yemek yemeyi çok sevmesi, kareli gömlekleri, bereleri (ve bölüm 10'da başlardaki konuşmalar kendi sözleri, daha önceki bir röportajından aklımda kalmış), judo yeteneği, SHINee Jonghyun'la olan dostluğu,  Jonghyun'un karaokeyi çok sevmesi ve mikrofonu kimseye kaptırmaması, Snow Flower şarkısını sevmesi, gitarına düşkünlüğü ve Jungshin'in boyunu kıskanması, içlerinde en yavaş giyinenin Jonghyun olması ve bölüm 5'te bahsi geçen "herkesi nerdeyse yarım saat beklettiği twitter söyleşisi", Jonghyun'un ağzından Türkiye sözünü ilk defa duyduğumuz gün, hatırladınız mı? Gerçekten geç kalmıştı. :D Bilmeyenler tıklayarak okuyabilir.
Unuttuğum vardır mutlaka, şu an aklıma bunlar geldi. Tüm bunlar hikayede gerçek olan şeyler.

Gerçek olmayanlardan sadece önemli olanlara değineceğim:
AOA FNC'nin yeni kız grubu. Çıktıkları günden beri takip ediyorum ve hikayedeki gibi bir durumun içinde olmaları imkansız. Çünkü yeni oldukları için kendileri çok çalışıyorlar ve aynı zamanda şirketin onların üstünde büyük baskısı var. Hasta halleriyle bile çalışmaya devam ettiklerine dair birkaç röportaj okudum.

Ama en önemlisi: JONGHYUN
O bir bayana, hatta kimseye böyle kaba davranmaz, çok nazik ve düşünceli biridir.
Size küçük bir örnek göstereceğim. Lütfen buraya tıklayın.

Baştan beri aklımdaki kişi Minhyuk'tu, ama bildiğiniz gibi Jonghyun hayranlığım var, ve ne kadar denesem de yazarken aklımdan çıkmadığından ve hikaye için bana bol miktarda malzeme verdiğinden odağı ister istemez ona kaydırarak kafanızı karıştırdığımı biliyorum.

Ve bir de, umarım Minhyuk biaslar bana kızmamıştır.^^

Ayrıca, bilmeyen varsa, en sonda paylaştığım fotoğraftaki dövmeler sahte, bugünkü konserde oyun olsun diye yaptılar. :)

Hikayemi okuyan herkese teşekkür ederim. 
Biraz da olsa sizi gülümsetebildiysem ne mutlu bana.^^

cage
 

3 yorum:

Çooooooooooook güzelll

Ellerinize sağlık, gerçekten çok güzeldi. Bir solukta okudum hepsini, keşke daha uzun sürseydi. Kafa karıştırmanız çok iyiydi, Jonghyun olsaydı klişe olurdu. Yong'un sahnelerinin azlığı en büyük hayal kırıklığım oldu. İşkolik olmasına karşın üyelerle birlikte zaman geçirip eğlenebilecek türde birisi o :)

Türk filmi,anime ve Kore dizisi tadında, sıcak, tatlı ve sevimli bir hikaye. Bugüne kadar okuduğum en iyi hayran hikayesiydi diyebilirim. :)

Yorum Gönder