~Bölüm 6~
***
Eski ahır cehennemden farksızdı. Kurşunlar etraflarında vızıldarken birbirlerine sarılmış bu çılgınlığın sona ermesini bekliyorlardı. Beyaz görünmezlikte Ezgi birisinin kendilerini sürüklemekte olduğunu hissedince Jonghyun’a daha sıkı sarıldı.
***
Eski ahır cehennemden farksızdı. Kurşunlar etraflarında vızıldarken birbirlerine sarılmış bu çılgınlığın sona ermesini bekliyorlardı. Beyaz görünmezlikte Ezgi birisinin kendilerini sürüklemekte olduğunu hissedince Jonghyun’a daha sıkı sarıldı.
***
Jonghyun başına silah dayanmış, Ezgi’nin tam karşısında ona bakıyordu. Çok sakin görünüyordu. Olacakları sessizce kabullenmiş gibiydi.
Ezgi çaresizlik içinde çırpınıyor ve içinde gittikçe büyüyen alev topunun acısıyla kıvranıyordu. Jonghyun onun yüzünden burdaydı, her şey onun yüzünden olmuştu. Bu sabaha geri dönüp onunla gelmesini istediğinde Jonghyun'a 'hayır' demek istedi. Kendisinden uzakta ve güvende olmalıydı. Ne yapmıştı; neden onu da bu tehlikenin içine çekmişti! Hayır! Orda başında silahla oturması gereken kendisiydi, tüm suçlu kendisiydi. Jonghyun'un önünde yaşamak için güzel günleri vardı. Kendisine ait kendisi gibi Rus'a benzeyen pamuktan bebekleri olmalıydı, onlarla oynamalıydı. Sevmeli ve sevilmeliydi. Tonton bir dede olduğunda bile müzik yapmalı, sevdiklerinin arasında huzurlu ve mutlu bir hayatı olmalıydı. Hayır! Hayır! Bu şekilde ölemez!
-Ezgi gözlerini kapat. Lütfen.
-Hayır, hayır, hayır! Lütfen! Hayır!
Ezgi içinde yükselmekte olan acı, pişmanlık, isyan ve korkuya engel olamadan haykırıyordu. Ağzından sadece "Hayır" çıkıyordu. Sanki herşeyi durdurabilecek sihirli bir sözcükmüş gibi durmadan bağırıyordu, "Hayır!"
Jonghyun Ezgi'yi sakinleştirmeye çalışarak yumuşak bir sesle tekrar konuştu. Az sonra yaşanacakları görmesini istemiyordu. En azından onu bu şekilde koruyabilirdi. Görmemeliydi.
-Ezgi gözlerini kapat. Benim için. Lütfen gözlerini kapat.
Jonghyun'un son sözleri, belki de onun son isteğiydi. Ezgi zorlukla sadece "Özür dilerim" diyebildi ve gözlerini kapatarak başını önüne eğdi.
Burda seninleyken iyiyim, ama seni hala özlüyorum
Ne yapabileceğimi bilmiyorum, gerçek olamayız
Benim için söylemesi zor ama
Seni seviyorum
Her zaman bu gecenin sonsuza kadar sürmesini istedik
Böylece senin yanında olabilirim
Jonghyun Ezgi'nin takside söylediklerini hatırlamıştı, "Seni bir kere bile olsa canlı dinlemeyi çok isterdim". Ona son bir hediye vermek istemişti. Bugün yaşadıkları hiçbir şeyden pişmanlık duymadığını, kalbini, ona karşı hislerini göstermek istemişti. Ölüyordu. Son gördüğü şeyin, göz bebeklerinde kalacak son görüntünün Ezgi olmasını ister gibi ona bakıyor ve yumuşak sesiyle ona şarkıyı söylüyordu.
Dışardan silah sesleri gelmesiyle herkes irkilerek kafasını kapıya doğru çevirdi. Adamlar patronun başını eğerek etten bir duvar ördüler ve onu pencerelerden birinin altına getirerek dışarı bakmaya başladılar. Bu sırada bir kurşunla camlardan biri kırıldı. Rehineleri bırakan adamlar pencerelere doğru koşarak dışardaki karanlığa ateş etmeye başladı.
Jonghyun oturduğu yerden kalkarak Ezgi’ye koştu ve ona sarılarak gerideki kolonlardan birinin arkasına götürdü. Ezgi başı Jonghyun’un göğsünde, gözleri hala kapalı duruyordu. Jonghyun koluyla Ezgi’nin başını koruyarak onu göğsüne sıkıca bastırdı.
-Burdayım, merak etme, güvendesin. Her şey düzelecek.
Ezgi Jonghyun’a sıkıca sarılarak kokusunu içine çekti.
-Bir daha beni sakın bırakma.
Jonghyun yüzünü Ezgi’nin saçlarına gömdü.
-Asla…
Eski ahır cehennemden farksızdı. Kurşunlar etraflarında vızıldarken birbirlerine sarılmış bu çılgınlığın sona ermesini bekliyorlardı. Bir süre sonra kapı bir tekmeyle açıldı ve içeriye sis bombası atıldı. Hemen arkasından beyaz görünmezlikte içeride kurşun sesleri yankılandı ve ardından derin bir sessizlik yaşandı.
-Temiz!
Ezgi birisinin kendilerini sürüklemekte olduğunu hissedince Jonghyun’a daha sıkı sarıldı. Dışarıya açık havaya çıktıklarında bir süre öksürdü ve dumandan sulanmış gözlerini açmaya çalıştı. Kendine gelince Jonghyun’u araba farlarından birinin önüne götürerek ona baştan aşağı bakmaya başladı.
-İyi misin? Birşeyin var mı?
Jonghyun da Ezgi’ye bakıyordu.
-Hyung!
Jonghyun çok iyi tanıdığı sese doğru gülümseyerek döndü.
-Zamanlamanız çok iyiydi.
Ezgi yanlarına gelenin Minhyuk olduğunu görünce şaşkınlıkla ona baktı. Etraftaki onlarca araba ve siyah kıyafetli silahlı adamlarla Minhyuk arasında bir türlü alaka kuramıyordu.
Jonghyun Ezgi’nin şaşkınlığını farkedince gülümseyerek açıklamaya başladı.
-Odada bana söylediklerinin tek kelimesine bile inanmadım. Bir terslik vardı. Biraz beklediğimde adamların seni götürdüğünü gördüm. Sizi takip ettim. Bu sırada Minhyuk’u aradım. Minhyuk bir gece ikimiz konuşurken babasının restoranına yıllardır gelen birinden bahsetmişti. Babasının bu dostunun gizli servisten olduğunu ve babasına her zaman yardıma ihtiyacı olduğunda aramaktan çekinmemesini söylediğini anlatmıştı. Minhyuk’u aradığımda bugün yaşadığımız her şeyi anlattım ve Yonghwa hyung dahil hiç kimseye söylememesi için söz verdirerek yardım istedim. Onları bekleyecektim ama seni başında silahla görünce dayanamadım ve içeri girdim.
-Sözümü tuttum ve kimseye söylemedim. Ama hyung beni çok korkuttun! Bir daha böyle bir şey yapmayacağına söz verirsen ben de bir daha duş perdesini çekmediğin için söylenmeyeceğime söz veriyorum!
Minhyuk Ezgi’nin kocaman açılmış gözlerle kendisine baktığını görünce onun da yanlarında olduğunu hatırlayarak son söylediklerinden utandı.
Jonghyun gülerek ikisini tanıştırdı. Ezgi kahramanlarına sevgi dolu gözlerle bakarak selam verdi ve onun yüzünden yaşanan herşey için ondan özür diledi ve teşekkür etti.
Siyah bereli adamlardan biri Minhyuk’un yanına yaklaşarak konuşmalarını böldü.
-Uzun süredir bu adamları arıyorduk. Bize ulaşmanız çok iyi oldu, sonunda onları ele geçirebildik. Ama bu olaydan en yakınınız dahil hiç kimseye bahsetmemelisiniz.
Hepsi ciddiyetle başını salladı. Profesör ve diğer adamları arabalara bindiren ekipler ordan ayrılmaya başlamıştı. Minhyuk Jonghyun’a döndü,
-Hyung siz gelmiyor musunuz?
-Arabanı bize verip onlarla gider misin? Biz arkadan geleceğiz.
Minhyuk Jonghyun’un isteğine karşı çıkmadan anahtarlarını ona verdi ve diğerleriyle ayrıldı.
---
-----
-Deniz!
Ezgi farların aydınlattığı kumsalı görür görmez bağırarak arabadan inmişti.
Kısa bir yolculuktan sonra Jonghyun Ezgi’yi sabah evden çıktığında gelmek için planladığı yere getirmişti. Olay yerinin buraya çok yakın olması ilginç bir rastlantıydı. Sabah evden sakin bir gün yaşayıp kafasını dinlemek için çıktığını hatırlayarak kendi kendine güldü.
Ezgi’nin yanına yaklaşarak o da karanlık suları izlemeye başladı.
-Birşeyin yok değil mi?
Ezgi gülümseyerek, “Hayır, çok iyiyim” dedi.
Jonghyun kaşlarını çatarak eliyle Ezgi’nin çenesini hafifçe tuttu ve yüzüne bakmaya başladı.
-Dudağındaki yara hala acıyor mu?
Ezgi o kadar şeyden sonra sabahtan kalma küçük yarası için Jonghyun’un endişelenmesini garipsedi.
-Evet, biraz acıyor. Ama önemi yo…
Ezgi sözünü tamamlayamadı.
Jonghyun eğilerek dudaklarını Ezgi’nin dudaklarına değdirdi. Dudakları bir tüy kadar hafif, sıcacık bir dokunuşla Ezgi’nin dudaklarındaydı. Gün boyu yaşadığı nerdeyse hiçbir şeye şaşırmamış olan Ezgi, Jonghyun’un beklenmedik öpücüğüne şok olmuştu.
Jonghyun geriye çekilerek Ezgi’nin gözlerine baktı.
-Peki şimdi acıyor mu?
Ezgi gözlerinin ışıldamasına engel olamamasına rağmen utanarak başını eğdi ve gülümseyerek hayır anlamında başını salladı.
Jonghyun Ezgi’ye sarılarak gülümsedi.
-Yumruk yemediğim için şu anda kendimi şanslı hissediyorum.
Tüm gece kumsalda yıldızları izlediler. Gün boyu yaşadıklarını konuştular, sonrasında duygularını ve hayallerini birbirlerine anlattılar. Bu akıl almaz günün sonunda ikisinin de kararlı olduğu bir şey vardı. Birbirlerini bulmuşlardı ve asla bırakmayacaklardı. Ezgi kumsalda uzanmış Jonghyun’u dinlerken gözlerini alamadan başı göğsünde onu izliyordu. Ay yükselmiş, beyaz ışığıyla Jonghyun’un heykel kusursuzluğundaki yüzünü aydınlatıyordu. Ezgi Jonghyun’un uzun kirpiklerinin gölgesi düşen yüzüne huzurla baktı. Sabah olmak üzereydi. Hissettiği yorgunlukla savaşmaya çalışsa da, ne kadar dirense de derin bir uykuya daldı.
****
Telefonun sesiyle Ezgi yataktan sıçrayarak kalktı ve avcundan yere düşen şeyi farketmeden telefonunu açtı. Kısa bir konuşmadan sonra telefonu kapatarak yatakta zıplamaya başladı.
-Kabul edilmişim Konchan!
Bir süre sonra telefonu elinde yatağın kenarına oturarak annesini aradı.
-Anne! Şimdi hocam aradı. Kore’deki üniversiteye gitmek için girdiğim sınavı geçmişim. Oraya gitmem için tüm ayarlamaları yapacağını söyledi!
Annesi Kore’ye gerçekten gideceğini hiç düşünmemiş, bunun çocukça, geçici bir heves olduğunu sanmıştı. Kızının üniversiteye Kore’de gideceği fikrini artık kabullenmesi gerekecekti demek. Soğuk bir sesle Ezgi’yi tebrik etti.
Ezgi telefonu kapattıktan sonra gerindi ve gözü kamerasına takıldı.
-Dünkü batık resimlerini bugün bloğa yükleyemeyeceğim anlaşılan.
Eliyle omzuna bastırarak söylendi.
-Kendimi hala yorgun hissediyorum. Dünkü dalış yüzünden olsa gerek. Konchan, hadi gel harika bir kahvaltı yapalım! Kore’ye gidişimi ilk seninle kutlayacağım!
Konchan oynarken yatağın altına ittirdiği şeyi yakalamaya uğraşmaktan vazgeçti ve kuyruğunu sallayarak neşeyle Ezgi’nin peşinden gitti.
Konchan’ın yatağın altından çıkarmaya çalıştığı şey, Ezgi’nin avucundan düşen şey mor bir gitar penasıydı.
-SON-
***
Sonsöz
Sonsöz
Bu hikayeyi hepinizin farkettiği gibi Jonghyun için yazdım.
Jonghyun her zaman bir aksiyon filminde oynamayı ne kadar çok istediğini söyler. Amacım, bu şekilde de olsa onun bu dileğini gerçekleştirmekti. Onun için daha iyisini yazabilmeyi çok isterdim.
Bilmeyenler için bir not; Jonghyun bir röportajda bir evcil hayvanı olursa köpek olmasını istediğini ve adını "Konchan" koyacağını söylemişti.
En sona koyduğum video hikayeme ismini veren şarkıdır ve ana jenerik müziğidir. Umarım izleme fırsatınız olur.
Ve söylemeliyim ki; hayır, Ezgi bir rüya görmedi.
Bu bir son değil, aslında bir başlangıç.
Hikayemi okuyan herkese teşekkür ederim. ^_^
"Tutkulu bir şekilde yaşa, hayattan keyif al ve etrafındaki herşeyi sev"
Lee Jonghyun
Yazan: cage208
4 yorum:
Daha hikayenin tamamını okumadım ama yine de son bölüme biraz göz attım en sondaki yorumun gerçekten çok güzel ve Lee Jong Hyunu düşünerekte bu hikayeyi yazmış olman gözlerimi doldurdu.Sanırım TURKISH BOICE olmak bu demek :D
güzel hikayeydi:) teşekkürler...(jonghyunu her ne kadar kıskansam da)
ayrıca bir şey için daha teşekkür etmek istiyorum. senin sayende One Ok Rock grubuyla tanıştım.kulaklarımın şenlenmesini sağladın:)
Süperdi.Hikaye için çok teşekkürler...Ayrıntılar,duygular ve tepkiler kesinlikle mükemmeldi.Şunu tüm içtenliğimle söylüyorum: Lee Jong Hyun senin gibi bir hayranı olduğunu ve onun için yaptıklarını bilse kesinlikle gözleri dolardı.Onun bundan haberi olmayacağını bilmene rağmen sen onun hayalini gerçekleştirdin.İşte gerçek TURKISH BOICE...
Üüü salya sümük agliyorum bu neydi unniiiiii kalbim duracak sandim penayi bulun penayi bulun üüü :'((((( ellerine saglik ve yeni hikaye lutfen unni lutfen kitap cikar roman yaz unlu ol film cek bende oyuncu olayim haha xD ciddiyim °_°
Yorum Gönder