CNBLUE, İstanbul’u salladı demek bence yeterli bir anlatım
değil. CNBLUE ile tanıştığım tarihi bile net bir şekilde hatırlıyorum. 19 Kasım
2011. Neredeyse 4 yıl olacak onlarla geçirdiğim günler… Dört yıl boyunca nefes
aldığınız her an aklınızda olan, kulağınızda sürekli sesleri çınlayan, adım adım
takip ettiğiniz insanlarla aynı salonda karşı karşıya olacağınızı bilmek ve
onların aşık olduğunuz seslerini duymak o kadar mucizevi bir durum ki bunun
gerçek olduğuna hala inanamıyorum. Sanki az sonra uyanacağım ve her şey bitecek
gibi geliyor ama şu bir gerçek ki eğer uyanacaksam bile bu kesinlikle gördüğüm
en güzel rüya olacak.
CNBLUE ile karşılaşmamızdan biraz öteye gitmek istiyorum
çünkü bu heyecanı her anı ile yeniden hatırlamak istiyorum. Biliyorsunuz
davetiye konusunda ciddi problemlerle karşılaşmıştık ve bize bu konuda çok
fazla yardımı olan Magazine WE’den Ahmet Filizoğlu’na ne kadar teşekkür etsek
yeterli olacağını düşünmüyorum. Yine de çok teşekkür ederiz her şey için, oraya
sayenizde girebilen her bir boice adına çok ama çok teşekkür ederiz. Saat 19:00'a az
bir zaman kala İstanbul Kültür Merkezi önünde diğer boicelar ile buluşmuştuk.
Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen ve aynı heyecanı paylaşan onlarca kişi,
her an canlı haber aldığımız bir o kadar kişi daha. Tam bir bütünleşme anıydı
ve herkesin ağzında Cinderella vardı. Bekleyişlerimiz heyecanımızı artıyordu ve
geçen her dakika kalp ritimlerimizin hızına ekleniyordu sanki. Elimizde
hediyelerimiz, çiçeğimiz ve içimizdeki CNBLUE özlemi ile içeri girmeyi bekliyorduk.
Hayatımın en güzel bekleyişiydi bu.
Daha sonra Ahmet Bey ile birlikte içeri girdikten sonra ise
tam bir adrenalin patlaması yaşandı. İki ekip adına hazırlanan afişi asmak, bir
sürü boice ile tanışıp CNBLUE’nun dakikalar sonra çıkacağı sahneye bakmak şu an
yazarken bile heyecanlanmama neden oluyor. Bu heyecan ve mutluluğu nasıl tarif
ederim bilmiyorum gerçekten.
Program başladı ve diğer ülke sanatçıları tek tek sahne aldı
derken biz boicelar el ele tutuşarak o kelimelerin sunucuların ağzından dökülmesini
bekliyorduk. Her anonstan önce nefeslerimizi tutup bir sonraki performansı
dinlemek, kapı açılıp kapandıkça şimdi mi diye düşünmekle geçen performanslar
arasında zaman nasıl geçti bilmedik.
Sonunda o an geldiğinde ve Engin Hepileri’nin "CNBLUE İstanbul’u
sallamaya geliyor!" demesinin ardından herkes ayağa kalkmıştı bile çoktan.
Çığlıklar o kadar yüksekti ki kendi sesimi duyamadım. Herkesin zıplayıp dolu
dolu gözlerle sahneye bakışında Ece Vahapoğlu’nun sözleri eriyip gitmişti. O an
hiçbir Boice’un zaman mekan kavramında olduğunu düşünmüyorum. Senelerce
beklememiz bir yana o birkaç dakika geçip de CNBLUE sahneye gelene kadar geçen
süre asırlar gibi geldi adeta. Tanıtım yayınlanırken baterinin getirilişi, daha
sonra kapının açılması, her birinin yerlerine geçmesi, kararan ışıkların
altındaki gölgeleri gerçek gibi değildi.
O kalabalık, o heyecan, herkesin duygularının sese dönüşmesi, Yong Hwa’nın “Make some noise everybody!!” diyerek gülümsemesi ile yerimde
zıpladığımı hatırlıyorum, sonra ne yaptım gerçekten emin değilim. Ellerimizde
ışıklı çubuklarımızla çığlıklar atıp yerimizde duramazken bir yanda da ekrana
yansıyan gülen yüzünü gördüm. Şarkı başladığında neredeyse tüm salon şarkıya
eşlik ediyordu ve oturanlar da ayağa kalkıyordu. Daha önceki dokuz performansta
olmayan bir enerji vardı salonda. CNBLUE’yu görünce herkesin senelerdir
bastırdığı heyecanı bir anda volkan gibi patlamıştı adeta.
Herkes nakaratı tek bir ağızdan söylüyordu ve ben kendi
sesimi duymasam da boğazımın acıdığını hissediyordum. CNBLUE’nun bu kadarını
beklediğini düşünmüyorum. Bizim kalabalıklığımızı coşkumuzu ve onlarla birlikte
şarkıyı söylediğimizi gördüklerinde oldukça şaşkın görünüyorlardı. Yong Hwa bir
an olsun yüzündeki gülümsemesini düşürmedi. Hani hep diyoruz ya CNBLUE, sahnede
büyüyor sahnedeyken ışıldıyor diye bu kesinlikle doğru. Sahnedeki duruşları ile şarkıya başladıkları andan itibaren parıl parıl parlamaya başlamışlardı bile.
Bilgisayar ekranından izlediğimiz çocuklar karşımızdaydı ve Yong Hwa’nın “Oh my
Turkey” demesi, onları kendi kulağımızla duymak harikaydı. Performans boyunca
her birine baktım ama bir tek Min Hyuk’a bakmayı unuttum sanırım.
Anılarımda
Min Hyuk yok zira ama Jong Hyun’un gamzesini ekranda gördüğümde gözlerim Yong
Hwa’dan ayrılıp ona kaydı. Hafif eğik gözleri yerde full konsantrasyon gitar
çalışı kendi kısımlarını söyleyişi ve benim bunu izleyişim en güzel
rüyalarımdan en güzel hayallerimden daha güzeldi.
Jong Hyun “I’m so curious” diye başladığı kısımda
ışıklarımızı indirip “Green light” geçtiğinde ışıklarımızı yeşil yapalım diye
konuşmuştuk daha salona girmeden. Ama Jong Hyun saçını arkaya atıp da
başladığında ben elimde ne olduğunu bile unuttum. Yong Hwa "I’m so dangerous" dediğinde yeşil ışık olacaktı diye elimdeki light stick’in ışığını yeşile
değiştirmeye çalıştığım sırada vücut kontrolümü sağlayamadığımı fark ettim. O
kadar çok titriyordum ki o küçücük düğmeye basıp doğru rengi bulamadım.
Performans sırasında sürekli olduğumuz yere bakıp bir yandan da uçan öpücükler
gönderen hatta işaret eden Yong Hwa’yı izleyip de bayılmadığıma şükrediyorum
gerçi. Şarkı bittiğinde kopan feryat eşliğinde sahneden indiklerinde tek
hissettiğim şey zamanın donması ve o birkaç dakikalık anda kısılıp kalma
isteğimdi. Onların sahneden inişi, sunucuların yeniden gelmesi, baterinin gidişi, benim oturduğum koltuğa çöküşüm öylesine otomatik hareketlerdi ki 'bitti mi
şimdi' diye düşünüp duruyordum. Sesleri kulağımdaydı, yüzleri hala gözümün
önündeydi ve sanki kilometrelerce koşmuş gibiydim. Yanımdaki herkes aynı duyguları
paylaşıyordu bence.
Kalbim deli gibi atıyordu, ellerim titriyordu nefesim
hızlanmıştı ve ne olduğunu anlamadığım bir şekilde boğazım düğümlenmiş gözlerim
acıyordu. Yılların bekleyişi o an tam bir duygu boşalmasıydı. Niye olduğunu
bile anlamadan akıp gitti gözyaşlarım. Ondan sonraki şarkıyı duymadım kim geldi
görmedim ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Gerçekten onları dinleyip
dinlemediğimi kendime soruyordum. Murat Dalkılıç’ın sahnesinden sonra yavaş
yavaş toparlanıyorduk ki bir kez daha sanatçılar sahneye davet edildi.
Performanstan sonra gidenlere rağmen CNBLUE çıktığında yine inanılmaz bir alkış
koptu. Herkesin şaşkınlığı o kadar somuttu ki kimse böyle bir şey beklemiyordu.
Her biri teker teker el sallayıp salondaki hayranlarına
bakıyordu. Yong Hwa işaret ediyor el sallıyordu. Murat Dalkılıç bizim
tezahüratlarımızdan sonra CNBLUE’nun yanına gitti ve bir şeyler konuştu ne
dediğini çok merak ediyorum ama Jong Hyun’un şaşırmasına neden olan bir şeydi.
Çok fazla hayran olduğunu söyledi sanırım eğer böyle ise çok hoş bir jest oldu
bizim için. Olur mu acaba diye şansımızı deneyerek "encore!" diye bağırıp teker
teker isimlerini söylüyorken tekrar sahneden indiler.
Dünkü CNBLUE gerçek bir mavi fırtınaydı. Sadece birkaç
dakika süren ama her yeri yakıp yıkan büyük bir fırtına. Orada olan tüm
hayranların hafızasına kazınıp en güzel anılarımızda kendilerine kocaman bir
yer açan bu dörtlüyü izledikten sonra çok daha açgözlü davranıyorum. Onların
konserlerini uzun zamandır bekliyordum evet ama o günkü performanstan sonra tek
düşünebildiğim bu oldu. Bir şarkı bile üzerimde böyle bir etkiye neden olurken
bir konserde neler yaparım. Onların konser videolarını izleyerek birbirinden
güzel o şarkılarını onlarla birlikte söyleyip saatlerce onlarla birlikte ritim
tutmanın hayalini kurmakla, bunun tadını aldıktan sonra aynı hayali kurmak çok
daha farklı. Umuyorum bu hayal, hayal olmaktan çıkar ve çok yakın bir zamanda
gerçeğe dönüşür. Binlerce boice ile birlikte CNBLUE bir kez daha Türkiye’de
eser!
Teşekkür etmek istediğim o kadar çok şey var ki ama her
birini buraya sığdırıp sizleri sıkmak istemiyorum. Yine CNBLUE’nun geliş gidişi
sırasında yaşadığımız olumsuzluklara rağmen soğukkanlılığını koruyup her şeyi
en iyi şekilde yapmaya çalışan başta Turkish Boice ve CNBLUE Turkey ekibine ve
bu konuda bizlerle birlikte çalışan yardımcı olan ve desteğini esirgemeyen tüm
boicelara çok teşekkür ederim. Elbette bize Boice’ların orada olduğunu gösterme
şansı sunan ve davetiyelerimizi bulan Magazine WE’den Ahmet Filizoğluna… Boice
nasıl ki CNBLUE ile ilk tanışmasını hayatı boyunca unutmayacaksa buna vesile
olan sizi de asla unutmayacak Ahmet Abi. Bizimle ilgilendiğiniz ve her konuda
yardımcı olduğunuz için binlerce kere teşekkür ederiz.
Buradan giderlerken tüm sevgimizle onlar için emek emek seçip hazırladığımız hediyeleri yanlarında götürdüklerini görmüşsünüzdür elbette. (soldaki fotoğraf) Bizden bir şeyleri onlarla aynı karede görmenin ne kadar özel olduğu hayal dahi edilemez. Bize böylesi bir mutluluğu yaşamada yardımcı olan ve hediyelerimizin onlara ulaşmasını sağlayan Hong Kong’dan gelen boice arkadaşımız da teşekkür etmek istediklerim arasında. Elbette hem ekranları karşısında hem de orada CNBLUE’yu destekleyen her bir boice’a çok teşekkür ederiz.
Yong Hwa “Make some noise” dedi ve biz de öyle yaptık. Öyle bir ses çıkardık ki Boice’un sesi tüm Türkiye’de çınladı.
Umarım bu yankı büyür, büyür ve çok daha güçlü bir şekilde bize geri döner.
Buradan giderlerken tüm sevgimizle onlar için emek emek seçip hazırladığımız hediyeleri yanlarında götürdüklerini görmüşsünüzdür elbette. (soldaki fotoğraf) Bizden bir şeyleri onlarla aynı karede görmenin ne kadar özel olduğu hayal dahi edilemez. Bize böylesi bir mutluluğu yaşamada yardımcı olan ve hediyelerimizin onlara ulaşmasını sağlayan Hong Kong’dan gelen boice arkadaşımız da teşekkür etmek istediklerim arasında. Elbette hem ekranları karşısında hem de orada CNBLUE’yu destekleyen her bir boice’a çok teşekkür ederiz.
Yong Hwa “Make some noise” dedi ve biz de öyle yaptık. Öyle bir ses çıkardık ki Boice’un sesi tüm Türkiye’de çınladı.
Umarım bu yankı büyür, büyür ve çok daha güçlü bir şekilde bize geri döner.
unDineee
0 yorum:
Yorum Gönder