Çok uzun sürdü kaleme almak. Atlatmak. Sindirmek. İnanmakla inanamamak arasında gidip geliyorum hâlâ işin açıkçası. Bilmiyorum bugün bile Cinderella dinlerken o görüntülerin gözümün önüne gelip damlalar halinde akmasından mı, yoksa yıllardır onlarla birlikte büyüdüğüm, güçlendiğim, zayıf yönlerimi, heyecanlarımı onların ritimleriyle kuvvetlendirdiğimden dolayı mı bu kendime gelip yazma süreci uzadı.
Bilenler var bilmeyenler daha yoğun. CNBLUE sevgisi
içerisine sığmadığı için burada sizlerle CNBLUE bilgilerini paylaşan, çeviren
adminlerden oluşuyor ekibimiz. Yıpransalar da, delirseler de, bir şarkıyla
kendisine gelen ekip. Bazen birkaç! Hastayken bir düğüm oluştuğunda sayfada çözmek
için yatağından koşarak kalkan ekip. Bu yüzden bu ekibin hak ettiği değeri
bilmeyenler için yazıyorum.
Şimdiye kadar herhangi bir art niyet gütmeden taşan
sevgimizi, onların başarılı müziğini daha fazla insanla paylaşmak her türlü
eforu sarf eden Turkish Boice ekibi ve CNBLUE’nun İstanbul’a gelişi
duyulduğundan itibaren sabah akşam birlikte hazırlıklar için uğraşırken büyük
bir arkadaşlık kurduğumuz CNBLUE Turkey ekibi olarak CNBLUE’nun Türk hayranları için bir BİRLİK
olduğumuzu bence en iyi sergilediğimiz anlardan biriydi. Emeği geçen her birine
ayrı ayrı teşekkür ederim.
CNBLUE sevgisi kendim
için konuştuğumda ise bireyselliğin dışında. Üye üye ele almaktan ziyade, yaptıkları
müziğe kattıkları önemli. Geçen günlerde
gelişimleri önemli. Ruhsal hallerinin şarkılara yansıması önemli ki biz de aynı
şartlar altında olduğumuz günlerde ilaç gibi geliyor zaten bu şarkılar. Dediğim
gibi şarkılara yansıması. Gördüklerimden ziyade dinlediklerim. Peşlerinde bir
şarkı için koşturduğum, deli gibi internetin altını üstüne getirdiğim günlerin getirdiği beklenti.
Yıllar geçti. Olgunlaştılar. Kendi şarkılarını yazarak,
seslerini çıkararak ve hayallerini gerçekleştirmeye devam ederek geldiler
bugüne. Ama bu kez bizimle paylaşmaya geldiler. O sırada orada olmak isteyen binlerce Türk
Boice için geldiler.
Yıllardır duyurmak
istediğimiz Türk hayranlarının varlığını onlara göstermek ABU festivali aracılığıyla
oldu. Bu mükemmel fırsatı, sadece tek şarkı için gelmiş olsalar bile
değerlendirmek istedik. Hep inandık bu ilk gelişleri ama son olmayacak.
O geceyi nasıl anlatmam lazım bilemediğim için bu kadar uzun
bir giriş yaptım. Üzgünüm.. Magazin We dergisinden Ahmet Filizoğlu aracılığıyla
binlerce Turkish Boice’un sesi olmaya girdik. Bize bu heyecanı paylaşma şansı
oluşturduğunuz için binlerce teşekkür. Bu şans ileride yaşanacak güzel günlere
gebe.
Salona giriş için upuzun bir sıra vardı. Bu uzun sıranın rahatlıkla
söyleyebilirim ki %85’i CNBLUE’yu görebilmek için oradaydı. Sırayı beklerken
hediyelerimizi kontrol ediyorduk gerçekten onlara ulaşır mı diye. Elimizde
onlar için aldığımız çiçekler vardı.
Işıklı çubuklarımızla şarkı boyunca mavi, green light bölümünde yeşil
yakmak için sözler veriyorduk birbirimize.
İçeriye ilk giren gruplar arasındaydık. Bir gün önce havaalanında
kaybolan(?) ve birkaç saat sonra metroda bulunan CNBLUE için hazırladığımız
büyük afişimiz elimizdeydi. Etrafta kameralar, görevliler koşturup dururken o
afişi asmak için ellerimiz titreye titreye uğraştık. Ben son dakikaya kadar o
afişi öyle sıkı bağlamış olmamıza rağmen düşmemesi için veya bir görevli
tarafından sökülmemesi için sürekli tetikteydim. Evet CNBLUE’nun sahneye
çıkarken gördüğü ve yüzünü güldüren afişten bahsediyorum.
Program başladı. Bekliyoruz. Titriyoruz. Ellerimiz buz gibi.
Hala zamanın nasıl geçtiğine inanamıyoruz. CNBLUE’nun ismi okunup sahnede
ekipmanlar kurulurken hepimiz el ele tutuşuyoruz. Daha kapı açıldığı gibi
gözyaşlarım düşmeye başlıyor. Tıpkı bunu yazarken olduğu gibi. Silmeye
çalışıyorum. Çünkü onları görmek istiyorum. Kendime gelmem lazım. Gözyaşlarımı
silerken hemen sahnenin sağ yanındaki ekrana kayıyor gözlerim. Televizyona
nasıl yansıdığını salona da gösteren ekran. Ekranda gördüğüm Yonghwa, Jonghyun,
Minhyuk ve Jungshin. Evet bunlar CNBLUE. Sola doğru sahneye bakıyorum. Bunlar
kim diyorum kendi kendime. Öpücükler gönderen. Cinderella’yı söylemeye başlayan
kim bunlar… Beynim yanmış. Çünkü bu zamana kadar hep ekrandan gördük, dinledik,
seslerini özümsedik. Ekran daha gerçek geliyor o an. Kendimi çimdiriyorum
kendime gelmem lazım.
Şarkı başladığı anda değil, daha CNBLUE ismi söylendiği an
tüm salon ayakta ve çığlık çığlığa. Kapıdan girişleri ve şarkı söylerken tüm
salonun eşlik etmesi, bizim mavi derken yeşil derken, zıplarken ellerimizde
parçalanan ışıklı çubuklar.. Sahneye gelenin artık BEKLENEN olduğu ortada.
Sadece 3 dakika.
Ve bitiyor. Salon onların sahneden inişi ile boşalıyor tıpkı
benim içimden senelerin akıp gitmesi gibi. Biriktirdiğim her şeyin o gün orada gözlerimden akması gibi. Çünkü anlıyorum ki aslında bugüne dek yaptıklarım hiçbir şeymiş. Ekrandan onları izlemek
ne kadar yetersizmiş. Aslında onlara ulaşmak, gittikleri her yerde onları takip
etmek, fotoğraflarına bakmak, ne düşünüyorlar diye anlamak, şarkılarıyla
bütünleşmek demek sadece onları canlı dinlemekle mümkünmüş. Bir şarkı. Sadece bir
şarkı bunu gösterdi.
Artık CNBLUE’ya o günden sonra nasıl yaklaşabilirim
bilmiyorum. Yaklaşmak.. Bunu açıklamak çok zor. Hissetmek belki de söylemek
istediğim. Ekran ve sahne arasındaki farkı gördükten sonra artık yetinmek çok
zor. Fotoğraflardan, ekrandan yetinmek çok zor. Performanslarını, ki bu sadece
bir festivaldi, konser değildi, rahat değillerdi, ilk kez burada olmanın ve bu kadar
yoğun bir karşılamanın şaşkınlığı içindeydiler, sadece bu bile bunu
hissettirdi bana. Biliyorum her şey çok yeni. Olanlar olağanüstü. Buraya
geldiler. Bizi fark ettiler ve eminim ki yine gelecekler.
Bir performansla hissettiğim ne kadar büyüyebileceklerine
dair bir öngörü aslında. Enerjilerinin yaydığı, kalplerinin SADECE MÜZİK için attığı,
enstrümanlarının bile biz buradayız diye çığlık attığı sahneleri uzun yıllar
sürecek.
Onlar dünyanın zirvesinde bir band olacaklar.
İnanıyorum ki bizleri unutmayacaklar.
Onlar dünyanın zirvesinde bir band olacaklar.
İnanıyorum ki bizleri unutmayacaklar.
0 yorum:
Yorum Gönder