İMZA KAMPANYASI

(Araştırma Yazısı) CNBLUE nasıl oluştu? Ve Japonya'daki Hayatları

CNBLUE'nun bugünlere gelebilmek için yaşadıkları...

"Seul Konserine Prinç Çelengi Gönderdik!

CNBLUE'nun ailelerinin de katılmış olduğu 2013 CNBLUE Seul Konseri'ne Turkish Boice olarak pirinç çelengi gönderdik!

CNBLUE, ABU TV MÜZİK FESTİVALİ KAPSAMINDA İSTANBULDA PERFORMANS SERGİLEDİ

CNBLUE'nun 28 Ekim'deki ABU sahnesindeki performansı Kore haberlerine konu oldu^^

BEŞİKTAŞ RADYO'DA CNBLUE SAATİ

Hafta İçi HER GÜN Saat 12-13 arası CNBLUE şarkılarıyla http://www.besiktasradyosu.com/'da!

Boice Ne Demektir?

CNBLUE hayranlarına neden "Boice" denildiğini hiç merak ettiniz mi? Öyleyse bu yazıyı okumalısınız.

(Haber) CNBLUE Haziran'da Gerçekleşecek KCON16LA’ya Katılacak



CNBLUE Haziran’da Los Angeles’da gerçekleşecek KCON2016LA katılımcı listesine dahil oldu.

Batı yakası için isimlerin açıklanmasının ardından KCON için etkileyici katılımcı listesi bugün açıklanmaya devam etti.

Sahnede enstrüman çalarak müzik yapan Kore’nin uzun süredir aktivitelerini sürdüren sevilen grubu CNBLUE bugün açıklanan isimler arasındaydı. Beş yılı aşkın süredir sahnede olan tecrübeli grubun son yayınladığı albümlerde You’re So Fine ile funk ve Cinderella ile elektro-pop türünü dahil ederek yenilikler getirdikleri görülmüştü. Bu CNBLUE grubunun 2014 Los Angeles KCON sonrası festivale ikinci katılımı olacak.



KCON 24-25 Haziran’da Doğu Yakasına dönecek ve arkasından festival 1 ay sonra 29-31 Haziran tarihleri arasında 3 gün boyunca  Los Angeles’da gerçekleşecek. KCON2016 için açıklanan diğer isimler arasında Block B, GFriend, Twice ve TTS grupları da bulunuyor.



*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Yazı: Jeff Benjamin @ Fuse TV 
Kaynak: justjyh 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Haber/Röportaj) Cook Up A Storm: Nicholas Tse ve Jung Yonghwa ile Şeflerin Savaşı


25 Nisan’da Hong Kong’da Cook Up a Storm filmi başlangıç kutlama seremonisi düzenlendi. Nicholas Tse’nin sevilen TV programı “Şef Nic”in bu film versiyonunda ana kadro olarak Nicholas, You Ge, Yong-hwa Jung, Tiffany Tang, Michelle Bai ve Michelle Wai bulunuyor. 

Seremonide Nicholas Tse 19 Nisan’da doğumgünü olan oyunculardan You Ge için bir de kek hazırlattı. Kutlamadaki tüm menüyü kendisinin hazırladığını söyleyen Nicholas “Oyuncu kadrosu benim kobay farem oldu. Neyse ki kimse zehirlenmedi” dedi. Michelle Wai yemeklerini överek, onunla çalışmanın büyük talih olduğunu belirtti. 

Bir çifti oynayacak olan Michelle Bai ve Jung Yonghwa’nın filmde tutkulu sahneleri de olacak. Bai bunun tuhaf hissettirdiğini, ama yönetmenin birbirlerini tanımaları için birkaç basit sahne düzenlemesiyle bu gerginliği üstünden attığını söyledi.

Yonghwa Michelle Bai’nin karakterini övdü ve bu filmden sonra Çince öğrenmek istediğini açıkladı. Bu filmde Nicholas’ın rakibini canlandıran Yonghwa, Nicholas’tan yardım almış, “Bana bıçak kullanma teknikleri öğretti. Birbirimize iyi uyum sağlayacağımızı düşünüyorum” 

-Hiç Yonghwa’ya özel olarak aşçılığı nasıl diye sordunuz mu?

Nicholas Tse: Yonghwa yemeyi seviyor. Bir keresinde onunla yemekteyken şeker gören bir çocuk gibi görünüyordu ve yedikten sonra çok mutluydu. Ama kendisinin yemek yapmadığını söyledi. Çekimlerin ilk gecesinde onu gördüğümde bıçak kullanması gerektiğinde nasıl yapacağını düşünerek endişelendim. Ama bıçağı eline alır almaz çok sıkı çalışan biri olduğunu anladım, kesinlikle daha önce bunun için pratik yapmıştı. Böyle sıkı çalışan oyuncular çok hoşuma gidiyor.

-Sizden Çince öğretmenizi istedi mi? Çünkü biliyorum ki o…

Nicholas Tse: Öğrenmeyi çok seviyor. Dil bilmeyen ve ilk filmi için bu kadar uzaktan gelmiş biri olarak bence çok cesur biri. Sahip olduğu ruha hayran kaldım. 


Yonghwa (Çince): Herkese merhaba! Ben Ahn Paul’u canlandıran Jung Yonghwa.

Michelle Bai: Durmadan Çince öğrendiğini biliyordum, çok fazla çalışıyor. Ve bazı kolay kelimeleri anlayabiliyor. 

Yonghwa: ilk tanışmadan itibaren aramızdaki diyalog doğal bir iletişim halindeydi. Yani bence dil büyük bir sorun değil. Ayrıca bana Çince öğrenmek için daha da fazla çalışmam gerektiğini fark ettirdi.

Michelle Bai: Jia You! (Fighting!)

Yonghwa: Jia You!

Yonghwa: (Nicolas Tse hakkında) Harika bir kişiliği var. Sadece prova bile olsa birbirimize çok iyi uyuştuğumuzu hissedebiliyorum ve bu, gelecekte yapacağımız çekimler için daha da heyecanlandırıyor.


-Nicholas’ın iyi yemek yapması sende bir baskı oluşturuyor mu ya da özellikle pratik yapma hissi veriyor mu?

Yonghwa: Film setine geldikten sonra bıçak kullanma üstüne çalışırken yanıma geldi ve bana kesme yöntemleri öğretti. Böylece fikir alışverişinde bulunarak daha da yakınlaştık. Çok çalışacağım.

Jung Yonghwa filmde 3 Michelin yıldızlı restoranı olan başarılı bir şefi oynayacak. Ödüllü oyuncu Ge You’nunsa hangi rolde olacağı hala açıklanmadı. 

Nicholas’ın menajeri Mani, aktör-iş adamı Nicholas Tse’nin bu filmi yapabilmek için üç ay süresince olan diğer işleri reddettiğini ve bundan yaklaşık RMB100 milyon kaybettiğini açıkladı. Mani, Nic’in en iyi filmi yapabilmeyi para kazanmaya tercih ettiğini belirtti.

Hongkong şirketi Emperer Motion Pictures’ın yapımcılığını üstlendiği film 46 milyar wonluk ($38.5 milyon) mega bütçesiyle tüm dikkatleri şimdiden üstüne çekmiş durumda. Film için mini bir şehir de inşa edildi. 

4D teknolojili blockbuster filmin Ocak 2017’de vizyona girmesi bekleniyor.

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Kaynak: w2ting & toggle.sg & ybrand-cinema 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Haber) Kang Minhyuk Entertainer Dizisindeki Erkek Arkadaş Görüntüsüyle Kalpleri Çalıyor


"Entertainers" dizisi oyuncusu Kang Min-hyuk büyüleyici görüntüsüyle diziyi izleyen bayan seyircilerin kalbini çalıyor.

SBS, Çarşamba-Perşembe dizisi "Entertainers"tan Kang Minhyuk’un setten kamera arkası görüntülerini yayınladı.

Fotoğraflarda bir duvarın dibinde görünen Kang Min-hyuk dalgın bakışları ve yansıttığı duygusal oyunculuğuyla kalbinizi yerinden oynatıyor.

Bu sahneler 11 Nisan’da Seul’un Jongrı bölgesinde çekildi. Kang Min-hyuk günlük tarzı ve genç görüntüsüyle tüm dikkatleri üzerine çekti. Kamera çekime başlar başlamaz karakterine bürünerek Haneul’a dönüştü ve bir anda gözlerinden tüm hüzün okunmaya başladı. Bu ani dönüşüm setteki tüm çalışanları oldukça şaşırttı.

"Entertainers" dizisi çaylak bir müzik grubunun ve menajerleri Seokho’nun başarı hikayesini işliyor. Dizi her Çarşamba-Perşembe SBS’de saat 22:00’de yayınlanıyor. 

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Kaynak: hancinema 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Haber) CNBLUE UnionPay Kart Üstünde Olan İlk Koreli Sanatçı

Banka kartınızın üstünde CNBLUE’nun olması sizi mutlu eder miydi?

Banka organizasyonu Çin UnionPay Koreli şirket FNC ile birlikte çalışıp özel bir Expresspay kart serisi yayınladı. Beş farklı dizaynı bulunan kartın biri grup görüntüsüne, diğerleri üyelerin tekli görseline sahip. CNBLUE böylece UnionPay kart üzerinde bulunan ilk Koreli grup oldu.


“CNBLUE” kartı sadece Çin ve Güney Kore’de değil, 157 ülkede daha geçerli olacak. 

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Kaynak: hellokpop 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Çeviri) 25.04.2016 Cook Up a Storm Basın Konferansı Açılış Seremonisi



Yonghwa bu rolü hemen kabul ettiğini çünkü aşçılık temasının ona çok ilgi çekici geldiğini söyledi. Ayrıca Nicholas Tse ile birlikte oynamanın muhteşem olacağını düşünmüş. Yonghwa balık yerken Çince “leziz” demiş. Nicholas Tse’nin anlattığına göre Yonghwa ile yemek yerlerken Yonghwa durmadan “güzel güzel güzel” diyip durmuş.

Nicolas Tesse: Yonghwa’yla ilk tanıştığımızda yaklaşık 1 saatimizi yemeğe ayırdık. Başından sonuna kadar Yonghwa durmadan “çok lezzetli” dedi….Yonghwa tatlı bir çocuk. (*Yedikleri şey bir tür büyük balık hava kesesinden yapılan oldukça pahalı ve lezzetli bir yemekmiş) 

Hem Nicholas Tse hem de Du, Yonghwa’ya “sevimli çocuk” diye hitap etmiş. 

Yonghwa: Geçmişte pek yemek yapmazdım, şimdiyse nasıl köri pişirileceğini ve bıçak kullanılacağını biliyorum.

Yonghwa: Bir keresinde mutfakta bıçak kullanma yeteneğimi geliştirmeye çalışırken Nicholas Tse beni gördü ve hemen öğretmek için yanıma geldi. Ondan çok şey öğrendim.

Nicholas Tse: Yonghwa'nın öncesinde bıçak kullanma çalışmaları yaptığı anlaşılıyordu. Çok profesyonel bir aktör.

Yonghwa yemek yapmayı bilmiyor, ama şunları anlattı, "En iyi pişirdiğim şey köri. Ve bir de bıçak kullanmayı iyi öğrendim. Eskiden bıçağın nasıl tutulduğunu bilmezdim, yemeği kesmek için makas kullanırdım. Artık bıçak kullanabiliyorum.


-Nicholas Tse’nin pişirdiği bir şey yediniz mi?

Yonghwa: Hayır, fırsat olursa benim için yemek pişirse harika olurdu.

Yonghwa: Bu filmin konsepti aşçılık olduğu için ilgimi çekti. Ayrıca rol de bana ilgi çekici geldi. Ve muhteşemdi çünkü Nicholas Tse sunbae ile oynayabilecektim. 

-Kore ve Çin’de film çekmek arasında neler farklı?

Yonghwa: Bu benim ilk filmim ama yapım ekibi ve oyuncular benimle çok ilgileniyor. Arada bir fark olduğunu düşünmüyorum. 

Bai Bing: Jung Yonghwa çok nazik, başta dil farkı sorun olur mu diye endişelenmiştim ama çok enerjik olduğu için hiç mesafe yaratmadı. 

Yonghwa filmde kız arkadaşını oynayan Bai Bing’e kendisine Çince konuşmayı öğrettiği için minnettar olduğunu belirtti.



<Filmdeki öpüşme sahnesiyle ilgili> 

Yonghwa: Pek üstünde durmuyorum, asıl beklediğim şey oynadığım karakteri en iyi şekilde ortaya koyabilmek.

(A/N: Yonghwa Elle gibi son röportajlarda filmde şarkıcı kimliğiyle görülmek istemediğini, bir aktör olarak görülmek istediğini ve bunun için çok çalışacağını söylemişti) 

Bai Bing, Yonghwa ile öpüşme sahnesi olduğunu bildiğinden hayranların nasıl tepki vereceği konusunda endişe duyduğunu söyledi ve henüz bu sahnenin çekiminin başlamadığını ekledi.

-
Yonghwa seremoni boyunca çok fazla terledi. Muhabirler hava sıcak mı diye soruyor. Bai gülüyor, Yonghwa Çince “熱死寶寶了” diyor, yani “deli bir sıcak/sıcaktan ölüyorum bebek” Bebek kullanımı sevimli, moda bir deyişmiş, birini kastetmek için kullanılıyormuş. Burda Yonghwa'nın kastettiği kendisi.

<Fotoğraf çekiminde>

Muhabir: (Çince) “Sola”

Yonghwa sola döner.

Arkadaki sunucu: “Yonghwa’mız hiç de Koreli gibi durmuyor” 

-
Yonghwa yemeği tattıktan sonra “Leziz” dedi. Diğerleri, “Ne zaman yemeğe gitsek Yonghwa hep bunu söylüyor, yediği her şey lezzetli” 

-
<Arkadaki sunucunun yaptığı konuşmadan>

(Sunucu 'Du Haitao' Happy Camp sunucularından biri ve aynı zamanda filmde de rolü var)

-Mayıs’ta film için seçmeler yapılacak.
-Haziran’da tüm set Macau’ya taşınacak.

Not: Yonghwa çevirmen aracılığıyla konuştu.


Bilgi: Yaktıkları şeyin adı Çin buhurdanı. Açılış seremonisinde onu yakmak ve kızarmış domuz kesmek uğur getirmesi için yapılan bir Çin geleneği. Çekimlerin kazasız ve sorunsuz geçmesi için.

Film bilgisi için TIKLAYIN.

Seremoni fotoğraf albümü için TIKLAYIN.

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Bilgi/İngilizce çeviri: cnbyonghwa & Chl0e0622lyuublueklaritiaw2ting & flyfurry & CNBLUELOGY
Video sahibi: TT_BOICE
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Röportaj) Elle Korea Mayıs 2016 Jung Yonghwa Röportajı


-Muhtemelen bir son ve bir başlangıcın sınırındasın. 
Doğru. Kısa zaman önce CNBLUE’nun  Asya turu bitti ve 6. mini albüm Blueming birkaç gün önce yayınlandı. 

-Zamanda geriye gidelim. Büyük bir alanı dolduran seyircinin karşısında olmak nasıl hissettiriyor merak ediyorum.
Bu duruma garanti gözüyle bakmamalı, diye düşünüyorum. Böyle bir ortamda daha ne kadar konser verebilirim bilmiyorum. Sahneye çıkmadan önce her şeyin kusursuz olması için elimden gelenin en iyisini yapıyorum. Açıkçası konser öncesi kişisel disiplin oldukça zor oluyor. Ben de dışarı çıkıp bir şeyler içmek istiyorum. Ama o insanların bir sonraki konsere geleceğinin kesinliği yok. Belki de bu ilk ve son konserleri diye düşününce rahat davranamıyorum. 

-Lider olarak tarz tanımın nedir?
Eskiden boğazımı zorlar veya yüksek perdeyi aşmak için kendime yüklenirdim. Hep aynı şarkıları söylesem de vokal gücümü ayarlayabiliyorum. Tabi ki bu kaliteyi çok daha iyi hale getiriyor. Sahnede bir hata yapsam bile gönül rahatlığıyla nasıl çözebileceğimi biliyorum. 

-Bu uzun bir turdu, Hong Kong, Bangkok ve Singapur gibi 11 ülkeyi kapsadı. Geride güçlü duygular bırakmış olmalı.
Aktörler nasıl çekimleri bittikten sonra kendini toparlar, turdan sonra ben de hem rahatlamış hem de bomboş hissettim. Özellikle bu sefer böyle hissettirdi. Önceden final partilerine giderdim ama şimdi doğruca otel odama gidiyorum. O boşluk hissini çok hissettiğimde yaptığım şey uzanıp uyumak.


-Peki ya şimdi albüm öncesinde? İnsanlara kendi yaptığın müziği dinlettiğinde kendine güven duymaya mı meyilli oluyorsun?
Tabi ki. Bir şeyin tanıtımını yapıyorsunuz. Eğer emin olmadığın kısımları varsa “Bu en iyisi” ve “iyi” demek arasında büyük fark var.

-Müziğinle ilgili övgü ve eleştiriler içinden sen hangisini dinliyorsun?
Bazı insanlar eleştirilere alışır ama ben öyle değilim. Övgü aldığımda daha da iyisini yapmaya çalışırım. Eğer biri “bu berbat” derse bu beni yıpratır.

-Bu albümle ilgili nasıl övgüler duymak istiyorsun?
“Bunu çok sıkı çalışmayla ortaya koymuşsun”

-Böyle bir albüme nasıl karar verdin?
Özenle yapılan her albüm kesinlikle farklı oluyor. Onu dinlemek size, “wow, çok uğraşmış olmalılar” diye düşündürüyor.

-Mesela?
Coldplay’in son albümü "A Head Full of Dreams." Her şarkıda net izler var. 

-Bir müzisyenin bakış açısından bu sadece hayranlık duyulacak bir şey değildir, aynı zamanda teşvik ediyordur.
Yabancı sanatçılar albümlerini yayınlamak için rahatça zaman ayırır,ben de yeterli zamanım olarak çalışabilsem neler ortaya çıkardı, merak ediyorum. Çok güzel bir şeyler yapabilir miydim acaba. Aslında neyin doğru olduğunu bilmiyorum. Bir albümü yayınlamak için yıllarca büyük özenle çalışmak istiyorum, ama günümüzde her şey hızlı değerlerle harcanırken bu mümkün olur mu merak ediyorum.

-Sence kalite her zaman zamanla mı orantılı?
Her zaman değil. Ama boş zamana sahip olmak önemli. Kendimden emin şekilde “Bunu yaparken çok zevk alacağım” veya “Yaptığımın en iyisi olacak” dememin tek yolu sakin bir kafaya sahip olmak.

-Bu albümdeki nasıl bir CNBLUE?
Bazı insanlar hala CNBLUE’nun I’m a Loner günlerinden hoşlanıyor ama bence asıl mesele bugünkü CNBLUE’nun şu an kendi şarkılarını yapıyor olması. Bu albümdeki şarkılar bizi çok yansıtıyor. Eskiden “bir grubun belli bir çizgisi olmalı” diyerek kendimi kısıtlardım. Sadece bizi temsil eden müziği artık yapabiliyoruz. Diyebilirim ki, bu gerçek bir başlangıç.

-“Grup/band” dediğinde kafanda ne beliriyor?
Bilirsiniz, aynı şöyle, “zzzing” yapan bir gitar rifi. Metal, rock…


-Geçen sene solo albümünde YDG, Verbal Jint, Yoon Dohyun ile ortak çalışmalar yaptın ve bu sene Sunwoo JungA ile projen oldu. Bunlar düşünülünce bu değişiklik tesadüfi görünmüyor.
Çeşitli müzisyenlerle çalışırken “Beste yapmanın farklı yolları var” diye farkına vardım. Müzikle ilgili bakış açımı genişletti. Diğer taraftan kıdemlilerim, “Demek ki Yonghwa böyle müzik yapıyor” dedi. Bunu duymak yaptığım şeyin yanlış olmadığını açığa çıkardı. Müzik çok ilginç ve muhteşem. Ortada bir doğru yanıt yok ve yapmak için birçok yol var.

-CNBLUE’nun çıkışından beri 7 yıl geçti. Ne zaman “müziğimiz olgunlaştı” diye hissettin?
Buna tek başına “olgunlaşma” diyebilir miyiz bilmiyorum. Ama Jonghyun ve Jungshin’in kendi besteleri de bu albümde bulunuyor. Kore’de yayınlanan bir albümümüzde Jungshin’in ilk defa bir şarkısı var. Bunun sayesinde albümle ilgili omuzlarımdan yük kalkmış oldu. Bir adım geri atıp bakınca ne kadar mücadele edersem o kadar olumsuzluk olabildiğini fark ettim. Bir şeyler ortaya koyabilmek için her zaman baskı hissettiğimden kendime çok yüklenirdim. Bu albüm için rahat, kaygısız şekilde çalıştım. 

-You’re So Fine çok tatlı bir isim. Nasıl yazdın?
Bu kadınların seveceği tarzda bir müzik. Bu amaçla yazıldı haha. Müzik hazır olunca sözleri yazmam gerekti. İnternette bir makale “Bu kadar hoş muydu?” diye bir haber başlığı okudum. Sözler bir anda ondan esinleniverdi ve şarkıya da çok uydu. Kadınların erkek arkadaşlarının kendilerini böyle düşünmesini dileyecekleri bir şarkı. 

-Erkeklerin kadınlara söylemesi için de hoş bir şarkı.
Öyle , ama kolay değil. Belki elimde olmadan gururlu davranacağım ama diğer insanların şarkımı zorlanmadan söylemelerinden hoşlanmam hahaha.

-CNBLUE hala bayan hayranlar için olan bir grup mu?
Kesinlikle çok fazla bayan hayranımız var. Ama artık erkek hayranlarımızda da gözle görülür artış var. Bazen sahnede şaşırıyorum. Şarkı söyleyen kalabalıktan gelen sesin içinde kalın, düşük perdeden ses karışımları da duyuyorum (gülüyor). Böyle düşünüyorum. İlk çıkış yaptığımızda ilkokul ve ortaokuldaki çocuklar artık 20’li yaşlarında ve konserlerimize gelmeye başladı. Bazen “Jung Yonghwa sayesinde gitar öğrendim” dediklerini duyuyorum. Kendi kendime düşünüyorum, “Evet, sonunda sizler buradasınız” (gülüyor)

-Lider tipli bir arkadaş olduğunu düşünüyorum. Infinite Challenge – Düğün Şarkıcıları Özel bölümündeki son katılımında üyelere önderlik etmekte çok iyiydin. Ayrıca okul yıllarında Fiziksel Eğitim sorumlusu olduğunu duydum.
Ortaokulda 3 yıl boyunca fiziksel eğitim sorumlusu bendim. Bir sınıf temsilcisinin dışarı çıkıp dans etmesini isteseler hiç duraksamazdım. Lider tipli olduğum için değil, daha çok insanların önünde olmayı sevdiğim için.  Eğer bir ejderhanın kuyruğu ve bir yılanın başı arasında seçim yapmam istense ikincisini seçerdim. Belirsiz bir oluşumda olmaktan hoşlanmam. 

-Tecrübelerin sayesinde uzmanlaştığın Jung Yonghwa tarzı liderlik nedir?
İnsanlara liderlik etmek için önce güvenlerini kazanmalısın. Bunu yapmak için herkesten fazla bilmelisin. “Beni izle” tarzı bir liderlik yerine mümkün olduğunca çok iltifat etmeye çalışırım. Okulda öğretmenlerin doğru düzgün açıklama yapmadan siz çözümü bulana kadar azarlamasından hoşlanmazdım. Öncesinde bilmemek çok doğal…


-Kime itimat edersin?
Kendime. Bunu öylesine söylemiyorum. Ben bir rol model olmak istiyorum, “Biri gibi olmak istiyorum” tarzında biri değilim. En önemli şeyin önce kendine güvenmek olduğuna inanırım. Ulaşmak istediğim hedeflerimi sesli söyleyip durmamın sebebi bu. 

-Bugünlerde en sık ne söylüyorsun?
“Bu sene çok çalışalım”. Geçen yıla kadar daha çok dinlenmek istiyordum ama fikrimi değiştirdim. 

-Ne oldu?
Toyluk dönemim bile değildi, ama bir süre öz eleştiride kendime çok serttim. Küçük şeylere takılıp büyük mesele haline getirerek derin endişe duyuyordum. Büyükler, “Bu herkese olur, sen,n yaşındayken ben de öyleydim” diyordu. Ama böyle teselli edilmek o zamanlar hoşuma gitmiyordu. “Eğlence isteğimi ve istediğimi yapma duygularımı bastırdım ve bu noktaya kadar ulaştım. Ne biliyorsun ki?” Böyle asi düşüncelerim vardı.

-Nasıl aştın?
28’e basınca yeni yılla birlikte hepsi ortadan kayboldu. Onun yerine artık şöyle düşünüyordum, “Akranlarıma göre çok fazla çalışıyorum, arkadaşlarım da benimle gurur duyuyor. Kendimi niye hafife alıyorum? Gayet iyi gidiyorum” Busan’da hayalim Seul’de bir üniversiteye girmekti. İnsanın başına ne geleceğini asla bilemezsiniz, buralara kadar sadece bir elemeyle geldim. Bence gerektiğinde endişe duymak ama fırsat bulunca eğlenmek zihni rahatlatıyor. 

-Bana göre Seul’e ilk geldiğin zamandaki haline dönmüşsün. Gözü kara bir csaretle “Kaybedecek ne var ki?” diyordun.
Hahaha. Ne olursa olsun başarılı olacağım inanışım var. Eğitim zamanımda işler yolunda gitmese de onlar düşünmese de ben başarılı olacağımı hissederdim. Azarlandığımda bile kendi kendime “Benden vazgeçmek istiyorsan durma. Ama şansını kenara fırlatıyor olacaksın” derdim. Çıkış yapmaya uğraşan bir öğrenciysen bu tarz düşünmek zordur. Eğer şimdi karşımda böyle bir çocuk olsa ona “Neye dayanarak?” diye sorardım.


-Jung Yonghwa’nın eksik noktası ne?
Hiçbir şey.

-Nasıl biri olmak istersin?
Her şeyde iyi olan biri. 

-Peki ya oyunculukla ilgili tutkun? Yakında başlayacak Çin filmi Cook Up a Storm senin için bir diğer sınav ve fırsat olacak.
Oyunculuğa olan tutumum müzikten tamamen farklı. Bu benim ilk filmim ve bir şefi oynayacağım. Hedefim o rol gibi görülmek, “bu şarkıcı Jung Yonghwa” denmemesi. Şarkıcıların ve aktörlerin kendi bölgeleri var. İkisini de iyi yapmak çok zor. Böyle düşünüyorum. Ben CNBLUE yerine ilk çıkışımı You’re Beautiful ile yaptım. Dizinin büyük başarı kazanması aynı etkinin müzik aktivitelerinde de olacağını düşündürüyor. Ama öyle değil. Diğer taraftan eğer birinin şarkıcı olarak imajı çok ön plandaysa bu oyunculuğuna engel oluyor. Bu sanatçı imajı oyunculuk yaparken de bir sanatçı olarak görülmeli. Beklentilerin üstüne çıkmak için daha da iyi oynamam gerekiyor. Bu dengeyi yakalamak çok zor. Tekrar denemek zorundayım.

-Sonrasında ne olacağını tahmin et.
Önce albüm çıkacak, bir film çekeceğim ve yılın kalanının ikinci yarısında çok başarılı olma planı var. Bu pozitif dalga bir sonraki yılın başında vizyona girecek film için uğur ve başarı getirecek. Hahaha. Eğer öyle olmasa bile eminim bir şeyler öğrenmiş olacağım. 

-Biraz ileriyi düşünelim. Düğününde gelinin için hangi şarkıyı söylemek isterdin?
Şarkı söyleyeceğimi sanmıyorum. Duyduğuma göre bazı şefler evde yemek yapmazmış. Ben karaokede bile şarkı söylemem. 

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

İng çeviri: heich_ @ justjyh 
Scan: idea @ justjyh 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Hayran Anlatımı) 23.04.2016 So Fine Day Mini Hayran Buluşması


Yonghwa demo versiyonunu daha çok sevdiği birçok şarkı olduğunu söyledi. Gelecekte herkesin dinlemesi için bu demoları bir araya getirip yayınlayacakmış. Bunu ne zaman yapacağı hakkında şu an hiçbir fikri olmadığını, ama birgün kesinlikle yayınlayacağını söyleyerek hepimize söz verdi.
-
CNBLUE’ya hayranlarla ilgili merak ettiğiniz bir şey var mı diye sorulduğunda Yonghwa, ben onları anlıyorum, hepsinin kalbini biliyorum, sormaya bile gerek yok. Her şeyi biliyorum. Günlük programımın sonunda ve uyumadan önce internet mentionlarından her şeyi okuyorum. Herkesten bir şeyler öğrenmek için çok çalışıyorum. Eğer bir şeyi merak edersem, tek başıma çözmeye çalışırım.

Ama hayranlar gene de kendilerine bir şey sormasını istiyor. Yonghwa da ne zaman en yakışıklı ve ne zaman çok hoş görünüyorum diye sormuş.
-
Yonghwa 2. Solo albüm için kesin bir tarih olmadığını ama full albüm olması için tüm şarkıları koyacağını söylemiş.
-
Yonghwa: Açık alanlarda kamerayı bulamıyorum ve kasten kameraya bakmıyorum.
Jonghyun: Hayır hayır, hyung gene de kamerayı bulursun sen.
Yonghwa: Müzik programlarındaki gibi büyük sahnelerde kamera çok uzak oluyor ve bulamıyorum. Bu yüzden de bakmıyorum.
Jonghyun: Eve gidip yayını izle, kameraya baktığını göreceksin (kahkaha atıyor)
-
Jungshin’e hayranlar bu comebackte çekimler nerdeyse hep gece yarısı olduğundan kayda geldiklerinde neler hissettiklerini sordu.

Yonghwa: Sormaya gerek var mı? Siz görmek isterken neler hissettiyseniz biz de aynısını hissediyoruz. 
-
Jonghyun’un soru – cevap kısmında
“Mcountdown’da birinci olduğumuzda yayında hiç boice yoktu ve tuhaf bir durumdu. Ama ön sırada ellerinde yeşil lightstick olan bir grup hayran çok sesli bir biçimde bizim için bağırmaya başladı.  Onların kimin hayranı olduğunu merak ediyorum.”

Hayranlar: BAP

Jonghyun: BAP’tan kimse yoktu.

Hayranlar: İnternetten araştırın.

Jonghyun: Tamam, eve gidince bakacağım.
-
Üyelerin hayranlara soru sorduğu bir bölüm vardı. Jonghyun hemen elini kaldırıp, ben ben ben!, dedi.

“Kimin hayranları yeşil lightstick kullanıyor, biliyor musunuz?”

Diğer üçü hemen, lütfen böyle sorular sorma, dedi.

Jonghyun: Bu iyi bir şey. Jungshin’le ikimiz ödül almaya gittiğimizde etrafta hiç boice yoktu, kimse bize tezahürat yapmayacak diye düşündüm ve çok endişelendim. Ama ellerinde yeşil lightstick olan öndeki hayranlar bizim için bağırdı ve bizimle şarkıyı söyledi. O an çok duygulandım. Bu yüzden sizden isteğim, lütfen bir dahaki sefere karşılaştığınızda siz de onlar için bağırın.

(GOT7 ve Mamamoo hayranları yeşil lightstick kullanıyor.)
-

Jonghyun bugün çok konuşkan ve neşeliydi.

‘En akılda kalıcı sahne’ oylaması yapılırken çoğu hayran Music Bank için oy verdi. Jonghyun memnun değildi, “Saçımın önü niye sanki biri ayırmış gibi, bilmiyorum. Bakmak bile istemiyorum” Ama video ekranda tam o görüntüde durdu.  
-
Hayranlar soruları tahtaya bırakıp sahneden ayrılıyordu. Yonghwa hayranlar tahtaya yürürken aegyo yapmaya başlıyordu ve biraz geriye it tamam mı, seni göremiyorum, yolunu kesme gibi şeyler söyleyerek hayranları güldürdü ve alkışlandı.

Yonghwa, ooo hepiniz konuşurken bu tarz aegyo seviyorsunuz demek, dedi.
-
Yonghwa’nın soru-cevap kısmında Yonghwa’nın ilk sorusu, ne zaman en yakışıklı görünüyorum, oldu. Hayranlar, şu anda, dedi. Yonghwa çok mutlu olup şarkı söylemek için ayağa kalktı. 

Yonghwa’nın ikinci sorusu, nasıl sizin gibi hoş olabilirim, oldu. 
*
Yonghwa: Kendimden eminim, soracak bir şeyim yok. Herkesi çok iyi biliyorum.
Jungshin: İlk sıradaki beyaz etekli kız nerde yaşıyor?
Yonghwa: Seul
Hayran: Ben Seul’da yaşamıyorum.
-
Jungshin Without You’yu tek başına söylemek üzereyken Yonghwa araya girdi, hepiniz gözünüzü kapatıp da dinleyin diyince herkes gülmeye başladı. Jungshin de gülüyordu. Jungshin şarkının üçüncü sözünü söyleyip ayağa kalkınca Minhyuk da güldü.
-
Jonghyun bir sonraki hayran buluşmasının barbekü tarzında yapmayı önerdi.
-
CNBLUE’ya yorgunken ya da kötü ruh halindeyken neler dinledikleri soruldu.

Jungshin: Klasik müzik.
Jonghyun: Hoşuma giden bir şey dinlerim ve bir kısmını söylerim.
Jungshin: (Jonghyun'a) Dermatoloji kliniğinde her zaman çalan şu şarkı değil mi o, çok uykumu getiriyor.
Yonghwa: Ben LangLang’ı çok seviyorum. (*Lang Lang dünyaca ünlü bir Çinli piyanist)
-
Hayranlar CNBLUE’nun kendilerini sahneden görüp görmediğini sordu. 
Yonghwa dedi ki, tabi ki, her zaman görüyorum. Şarkı söylerken bazılarınızı yukarı sağ köşede, 10’dan fazla kişiyi alt sol köşede, bir kısmınızı da ortada görüyorum.

Hayranlar: Her zaman bizi hiç görmüyor gibi yapmıyor musun?

Yonghwa masum bir ifadeyle, “Aynı anda hem şarkı söyleyip hem de sizi selamlayamam ve o anda herkese göz kırpamam”
-
You’re So Fine için konser turu olmayacağını, ne azından şimdilik böyle bir planları olmadığını söyledi.
-
Bugün tüm o süre boyunca Jonghyun'a gülmekten Jungshin'e konsantre bile olamadım. Bugün çok havasındaydı ve durmadan onlara güldüm. ayrıca Jonghyun dedi ki, "Aslında bu herkes için geçerlidir, gençken havalı biriymişiz gibi davrandığımız bir dönem vardır. Soğuk dururuz, sanırız ki böyle daha yakışıklı görünüyoruz, böyle çekiciymişiz gibi davranırız. Ve yavaş yavaş bunu üstümüzden atmaya başlarız, daha özgür yaşamaya karar veririz ve daha rahat hissederiz."

(*Jonghyun’un son zamanlardaki sevimli duruşu/pozları, terlikle/eşofmanla takılmalar, vs hepsi bununla cevap buldu)
-
Jonghyun saç stiliyle ilgili konuştu.
“Siz de böyle hissediyor musunuz, emin değilim. Yaş büyüdükçe ön kısımlar seyrelmeye başlıyor”

-
İlk çıkış yaptıklarının üstünden uzun zaman geçtiğinden, tanıtımlar sırasında karşılaştıkları herkesin kıdemlisi olduklarından, zamanın su gibi aktığından bahsediyorlar.

Jonghyun: Sunbae olsak ve onlardan önce çıkış yapmış olsak bile hoobaelerin bizi samchon (amca) diye çağırması biraz fazla olmuyor mu? Hatta bir müzik programı sırasında “cnblue samchon” diye bekleme odamızın dışında bir yazı bile vardı.

(programda görevli hoobaeye demiş ki): Hala bize samchon diyeceğiniz yaşa gelmedik.

Hoobae: Sunbae, I’m a Loner çıktığında ben daha ilkokul ikideydim.

Jonghyun’un elinde kendini savunacak bir şey kalmamış.

-

Yonghwa: “Music Bank için nasıl giyinsek diye düşünmemiz gerekti. Sabah erken saatte prova olduğunu düşününce sıradan bir spor kıyafet giyebilirdim. Ama sabah orda gazeteciler fotoğraf çekmeye gelecekti. O yüzden çok rahat giyinemezdik, kasıtlı yapmışız gibi dururdu. Ben de geçen hafta günlük bir havada giyindim, pembe çizgiler ve bej pantolon, aslında açıkçası o kıyafet oldukça iyiydi! Ama arabadan indiğimde gömleği düzgünce içime sokmamıştım ve el sallamam gerekiyordu. (Kolumu kaldırınca) gömlek yukarı kalktı ve pantolonun lastikli kısmı göründü…O lastikli kısım görünmeseydi aslında oldukça iyi bir kıyafetti!”

Jonghyun: “Hyung, en azından sen ayakkabı giyiyordun. Ben terlikle gittim.”

Yonghwa: “Ama en azından Music Bank’ta giymedin. Basın fotoğrafların normal görünüyor.”




*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

**Lütfen caps alarak tüm yazıyı siteden çıkarmayın, linke yönlendirin, teşekkürler. 

İngilizce çeviri: lyuublue & flyfurryfly & wintercherub
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

Park Boram Röportajı: “Jung Yonghwa sadece iyi görünümlü değil, çok da yetenekli”


Park Boram 12 Nisan’da yayınlanan "Two Yoo Project: Sugarman" programında vokal yeteneğini ortaya koyarak Lee Hi’ye galip geldi. 

Park Boram, Jung Yonghwa’nın sadece iyi görünümlü değil, aynı zamanda üst düzey yeteneğe sahip olduğunu söyledi. 

“Jung Yonghwa sunbaenim şarkıyı sesime göre düzenledi ve ‘The Name’ olabilecek en iyi uyumu yakaladı. Böyle olağanüstü bir düzenlemeye karşı tek yaptığım zaten hazır olan masada çatalı elime almaktı."




Not: "Tek yaptığım çatalı elime almaktı" kullanımı aktör Hwang Jungmin’in sinema ödülü alırken ekibin sıkı çalışmasını anlatmak için kullandığı popüler bir deyimdir. 

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Kaynak: justjyh 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

[V App Raporu] "Entertainer" Oyuncuları Birlikte Hayranları Selamladı


Girl’s Day üyesi şarkıcı-oyuncu Hyeri Salı günü başrolünde bulunduğu Entertainer dizisi oyuncularıyla V app yayını yaptı.

22 yaşındaki oyuncu odanın atmosferini anlatarak yayını başlattı. Konuşurken etrafındakilerin tüm dikkatinin üstünde olmasına gülmeye başladı ve “Oppalar (diğer büyük erkek oyuncular) sizinle konuşurken beni izliyor. Hadi hepsiyle bir araya gelelim” diyerek odadakileri yanına çağırdı.

Diğer üç oyuncu arkadaşı ekranda belirdi, Jisung, Minhyuk ve Lee Taeseon hayranları selamladı.

Hyeri “Hepsi böyle etrafımda olunca korumalarım gibi duruyorlar” dedi. 

Kıdemli grup CNBLUE’nun üyesi Kang Minhyuk, “Basın konferansı 1 saate başlayacak. Hepimiz çok gerginiz” dedi.


L.Joe’nun aralarına katılmasıyla ekip kendisiyle ilk karşılaşmaları olduğunu anlatarak selamlaştı ve basın konferansı için bir araya gelmenin güzel olduğunu ekledi. Arkasından Gongmuyoung’un yayına katılmasıyla dizideki müzik grubu da tamamlanmış oldu. 

Minhyuk Hyeri’ye “Bütün erkekler etrafında, en çok hangisi sana nazik davrandı?” sorusuna Hyeri “Sen değildin” diye cevap vererek şakalaştı. Minhyuk “Sorarken bu cevabı vereceğini biliyordum” diyerek güldü. Hyeri herkesin kendisine çok yardımcı olduğunu ve çalışma ortamının her kızın hayali olduğunu söyledi.

Dizide Ji Sung’un oynadığı bir eğlence şirketinde başarısız olmuş menajer Shin Seok-ho, yeni idol grubu için yetenek peşindedir. Bu durum onu Hyeri’nin oynadığı Jung Geu-rin ve Shin karakteri arasındaki bir aşk üçgenine sürükler.

Dizi her Çarşamba-Perşembe saat 22:00’de yayınlanacak.

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Kaynak: kpopherald 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Haber) CNBLUE'dan Yonghwa Elle Röportajında Profesyonelliğini Ortaya Koydu


Yonghwa 'Elle' röportajında CNBLUE’nun müziği, konserler ve daha birçok şeyle ilgili konuştu. 

Grubun lideri, ilk olarak yeni albümleri ile ilgili düşüncelerini anlattı. “Bu albüm CNBLUE'ya çok iyi uyan müziklerden oluşuyor. Geçmişte çok endişe duyardık ve bir grubun belli bir çizgisi olmalı diye düşünerek kendimizi sınırlardık. Neden böyleydik bilmiyorum. Sadece kendimize uyan müziği yapmak gerçek bir başlangıç olacaktır diye düşünüyorum.” 

Arkasından Yonghwa son Asya turlarından bahsetti ve şu sözlerle profesyonelliğini ortaya koydu. “Açıkçası, büyük konserlerin öncesinde kendimi hazırlamak her zaman zor oluyor. Gece arkadaşlarımla dışarı çıkıp bir şeyler içmek istiyorum ama hayranlarım için kendimi çekmem gerekiyor. Seyircinin bir daha gelip başka bir konserde bizi canlı dinleyebileceğinin bir garantisi yok. Belki de bu ilk ve son konserleri”

Yonghwa ayrıca gümüş perdede çıkışını yapacağı Çin yapımı 4-D blockbuster filmi “Emperors Cook Up a Storm”dan da bahsetti. “Bu ilk filmimde bir şefi oynuyorum. Şarkıcı görüntümü üstümden atmak istiyorum. Şarkıcılık ve oyunculuk iki farklı iş alanı. İkisinde birden çok iyi olmak zor, ama kendimle yarışmaya devam edeceğim”

Yonghwa, CNBLUE ve kendilerini destekleyen hayranları için her zaman en iyisini sunabilmek adına çok çalışıyor. Yonghwa’nın röportaj ve diğer fotoğraflarına Elle dergisi Mayıs sayısından ulaşabilirsiniz. 

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Kaynak: allkpop & kpopherald & lyuublue 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Haber) Minhyuk 'Ddanddara'daki Rolü İçin Yonghwa'dan Tavsiye İstedi mi?


CNBLUE'dan Minhyuk dizideki rol arkadaşları Ji Sung, Hyeri ve diğer oyuncularla birlikte 19 Nisan'daki 'Ddanddara' dizisi basın konferansına katıldı. 

Dizide Minhyuk Ddanddara adındaki bir grubun vokalisi olan Jo Ha Neul rolünü oynuyor. Dizideki karakteri doğuştan güzel bir sese sahip ve içine sürüklendiği talihsiz olaya rağmen şarkı söylemekten vazgeçmiyor. 

Minhyuk gerçek hayatta bir şarkıcı değil, baterist olduğu için insanlar doğal olarak CNBLUE'nun vokalisti Yonghwa'dan tavsiye isteyip istemediğini merak ediyor. Minhyuk bu soruya cevap olarak, "Ondan tavsiye istemedim" yanıtını verdi.

Minhyuk ekledi, "CNBLUE ile çıkışımızın üstünden 7 yıl geçti. Ve üyelerle 8-9 yıldır birlikteyiz. Performanslar sırasında Yonghwa’yı defalarca gözlemledim. Sahnede hiç çekingen değil, seyircilerle iletişim kuruyor, şarkı söylüyor. Bu yüzden Yonghwa’dan tavsiye istemedim”

Dizi her Çarşamba-Perşembe saat 22:00'de SBS'de yayınlanacak.

*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!

Kaynak: allkpop & wintercherub
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Haber) CNBLUE You’re So Fine’la ‘THE SHOW’ Programında 5. Ödülünü Kaptı


CNBLUE The Show programının 2. hafta sıralamasında ödülü alan grup oldu. 

SBS MTV “The Show” 19 Nisan yayınında CNBLUE, NCT U’nun şarkısı “Without You” ve “The 7th Sense”e karşı yarıştı. CNBLUE canlı oylamada hem Kore hem Çin oylarında en yüksek puanı alarak ödülü kazandı. CNBLUE 8,385 puanıyla NCT U’nun “The 7th Sense” için 6,994 ve “Without You” için aldığı 5,296 puanın üstüne çıktı.

CNBLUE ödülü şahsen alabilmek için kapanışa katılamadı. Ama The Show resmi twitter hesabı dördünün fotoğrafını paylaştı ve kazandıkları için onları tebrik etti. 

Programda yayınlanan özel You’re So Fine videosu:


*Bu yazının tüm hakları turkishboice.com'a aittir. Siteden yazı çıkarmak veya alıntı yapmak kesinlikle yasaktır!


Kaynak: soompi 
TR çeviri: cg208 @TurkishBoice

(Hayran Hikayesi) MASKE - Bölüm 8 Final

---
---


KISIM 8 
-FİNAL-


Bölüm 14– Süper kahraman


Miya hızla atmakta olan kalbini sakinleştiremeyeceğini bilse de arabanın camını açarak dışardan gelen havayı içine çekti. Başını çevirip yanında araba sürmekte olan Yonghwa’yı izlemeye başladı. Yandan elmacık kemiklerine, dudaklarına, çenesine baktı. Gözleri ellerine kaydı. Biçimli parmaklarını inceledi. “Bir gitaristin elleri” diye düşündü. Başını tekrar cama çevirdi ve dışarıdan gelen tatlı kokuyu içine çekti.

-Biliyor musun, evine giden yol bugüne kadar duyduğum en güzel kokuya sahip.

Yonghwa sanki uyku içinde bir sayıklamaymış gibi olan konuşmasına şaşırdı. 

-Yonghwa, daha hızlı gidemez misin?

Yonghwa yanında sanki boşluktaymış, sanki her an havaya karışacakmış gibi duran Miya’ya baktı. Son gücünü belli ki karşısına çıkabilmek için harcamıştı. Gülümsedi ve ona güç vereceğini tahmin ettiği şeyi söyledi,

-Sadece biraz sonra ordayız kraliçem.


**


-Bir yere uğrayıp döneceğim.

Miya kapanan kapıya dönerek baktı. Derin bir nefes aldı. Titreyen ellerini önünde birleştirerek içeri adım attı. Salona geldiğinde kanepedeki silüeti gördü. Işığı yaktı. Bir süre öylece durdu.


Yavaşça yürüyüp kanepenin yanına çöktü. Kanepede uyumakta olan Maske'nin yüzünü izledi. Göz kapakları hafifçe oynuyordu, rüya görüyor olmalıydı. Miya yanağını yanağına yaklaştırıp gözlerini kapatarak kokusunu içine çekti. Geriye çekilip dağılmış saçlarına baktı. Sessizce elini saçına götürüp saçlarını düzeltti. Maske dokunuşuyla irkilip gözlerini açtı. Saçlarındaki elini tutup onu durdurdu ve yattığı yerden doğrulup ona kimin dokunduğuna baktı. Miya’nın gözleri karşısındaydı, tatlı kokusu etrafını sarmıştı. Hala rüya mı görüyordu? Elini hemen bırakamadı, karşısındakinin gerçekten Miya olduğunu algılaması için biraz zaman geçmesi gerekti.

Yavaşça elini bıraktı ve başını hafifçe yana çevirerek gözlerini kaçırdı.

-Ama nasıl…

Miya sıcacık gülümsedi.

-Gerçekten fark etmeyeceğimi mi sandın?

Miya kanepeye yanına oturdu, yumuşacık gözlerini gözlerine dikti.

-Sen kimsin?

Maske sıkça gördüğü o rüyayı hatırlayarak ürperdi. Kafasında kelimeleri toparlayana kadar araya sessizlik girdi. Söylediği ilk cümle belki de her şeyin özetiydi.

-Ben Yonghwa değilim.

-Biliyorum. Yonghwa gelirken biraz bahsetti.

Maske söylediği şeyi Miya’nın bu kadar doğal karşılamasına şaşırmıştı. Miya’nın her şeyi öğrenmek için yanan gözlerini gördü; kendinden vazgeçmemeye kararlı gözlerini. Onu ne kadar çok özlediğini düşündü. Kafası karmakarışık olmasına rağmen her şeyi olduğu gibi anlatmaya karar verdi.

-İsmim Jun, Yongjoon. Yonghwa ve ben, ikiziz.

Nerden başlaması gerektiğine karar vermek için duraksadı.

-İkimiz Yonghwa’yla liseye kadar hep birlikteydik. Bize YongYong derlerdi, Yonghwa ve Yongjoon’un kısaltmasıydı bu. Biliyor musun, Yonghwa’ya hayranların hala YongYong lakabıyla hitap etmesi hoşuma gidiyor; o lakabın nerden geldiğini bir bilseler…

Gülümseyerek uzaklara daldı.

-Ortaokuldan sonra ayrıldık. Onun çok eskiden beri müziğe ilgisi vardı. Bense basketbolu seviyordum. Spor okuluna gitmek istedim. Oldukça iyiydim. Öyle ki basketbol bursuyla üniversiteye bile girdim. Ama koçla anlaşamadığım için ikinci senemde bıraktım. Liseden beri saçlarımı sarıya boyuyordum. Sanırım o yüzden koç bir serseri olduğumu düşünerek benimle uğraşıyordu, bazılarıysa beni kıskandığını söylüyordu; bilemiyorum. O zamanlar sarışın olduğumdan ve farklı tarzlarımızdan ikiz olduğumuz göze çarpmıyordu.

Komik bir şey hatırlamış gibi gülümsedi. Kısa bir sessizlikten sonra devam etti.

-CNBLUE olarak çıkış yaptıkları daha ilk seneleri çok olaylı geçmişti. Daha o zamanlardan bu fikir aklımda vardı; “Maske” olma fikri. Yonghwa’ya, aileme ve bizi bilen yakın arkadaşlarımıza söz verdirdim. Meraklı kulakların beni bilmesine gerek yoktu. Zaten ayrı liselere gitmiştik; ben hep kamplardaydım, çoğu kişi hatırlamazdı bile. Ve Maske olarak hayatım ilk defa 2010’da, Yonghwa’nın sesini kaybettiği zaman başladı. O çok karşı çıktı; her zaman beni o ortamdan uzak tutup tek başına yüzleşmek istedi. Ama yapamazdım. İnsanlar çok acımasızdı. Her şeyi değersizleştiriyorlardı, hoyratça onu hırpalıyorlardı. Yapamazdım.

Duraksadı.

-Okulu bırakmıştım, bir mesleğim yoktu. Ama liseden beri birçok turnuvadan galip çıkmıştım, ödüllerim, özel koçluklarım olmuştu. Babamın yönlendirmesi ve katkısıyla hepsini değerlendirmiştim. Üniversiteyi bıraktıktan bir süre sonra hepsini bir spor salonuna yatırdım. Şanslıydım, sevildi, büyüdü; bana fazlasıyla yetecek kadar hem de. Çalışmama, görünmeme gerek yoktu. Bir maske olmam için hiçbir engel yoktu. Ben küçüklüğümden beri NBA’de oynamayı hedeflemiştim, olmadı. Yonghwa ise müziğiyle dünyayı hedeflemişti. Belki birlikte olursak dedim, belki biraz da olsa ona yardımım olursa…

Uzaklara bakarak devam etti.

-Tek yaptığım tamamen tükenmiş olduğu, beyninin, kalbinin ya da vücudunun iflas etmek üzere olduğu anlarda onun yerine geçmek. Basit şeylerde; bir fotoğraf çekimi, önceden soruları gönderilmiş bir dergi röportajı, şarkı söylemem gerekmeyen bir hayran buluşması, gala gibi şeyler. Sadece 1 kere, 2011’de sunuculuk da yapmıştım, yeni albüm öncesinde çok yoğun olduğu bir dönemdi. Her zamanki gibi çok kızmıştı ama engel olamadı. Yaptığım şey ona sadece bir es vermek belki; ama dinlenmesini sağlıyor, ona iyi geliyor.

-Peki korkmuyor musun?

-Tabi ki korkuyorum, özellikle deri pantolonlar ödümü patlatıyor.

Jun’un havayı dağıtmak için zoraki gülmesine Miya dudaklarını büzüp devam etti.

-Yani, ya biri anlarsa? Çok benziyor olabilirsiniz ama mesela bugün Yonghwa’yı yakından gördüğümde fark ettiğim…

Yongjoon ciddi bir ifadeyle sözünü kesti. 

-Gözünün içindeki beni fark ettin değil mi? Bende yok. Maske olmadan önce bu ihtimalleri zaten çok düşünmüştüm. Kimsenin varlığımdan haberi olmadığı için yanlış gördüklerini düşüneceklerdir en fazla.

-Bir de, sen daha uzunsun sanki.

-Evet, yaklaşık 2 cm uzunum. Bu çelişkiyi hayranlar geçmişte yakaladı aslında; ama şirketin profil güncelleme hatası sandılar. Demiştim; kimsenin aklına gelmeyecektir.

Miya kendisine daha önce söylediği sözü hatırladı, “Dünya henüz bu hikayeye hazır değil”. Sebebini şimdi anlayabiliyordu.

-Bu sektörde kim olursan ol para getirmediğin zaman yaptığın her şey anlamsızdır. İstersen tüm kalbinle dünyanın en iyi şarkısını yaz, para getirmediği sürece seninle birlikte yok olur gider. Bilmiyorsun Miya, o bunun için fazla kırılgan. Her zaman tükenene kadar çalışıyor ve gene de iyi olduğunu söylüyor. Ama bana yutturamaz.

Miya derin bir nefes aldı. 

-Yongjoon, şimdi de sen beni dinle. Sizin gibi bu sektörün içinde değilim; gördüklerinizi, yaşadıklarınızı anladığımı söylesem de bu sadece yalan olacaktır; çünkü yaşamadan gerçekten anlayamayacağımı biliyorum. Ama…

Miya duraksadı. Kelimeleri kafasında toparlamaya çalıştığı anlaşılıyordu. Ama Jun gözlerine baktığında Miya’nın kendisine bakan gözlerinin aslında kendisini görmediğini hissetti. Sanki kendisinin ötesinde, kelimelerin, kavramların ötesinde bir şeyleri görüyordu. Kafasından neler geçtiğini merak etti. Tüm dikkatiyle sessizce konuşmaya başlamasını bekledi.

-Whiplash filminde öğretmen çocuğu küçümseyerek der ki, “Kabiliyetin yoksa sonun bir rock grubunda çalmak olur”. Kabiliyet. Hayır, aslında bahsettiği şey tam olarak bu değil. Bağımsızlığını kaybettiğin zaman bu, bir şekilde içindeki müzikten de uzaklaşman demektir çoğunlukla, çünkü karşı tarafa para kazandırman gerekir. Bir diğer anlamıyla, ruhunu satmak. Oysa müzik saftır. Acı olansa çoğu insanın bu saflığı görememesidir. “Her şeyi değersizleştiriyorlar” dedin; bu doğru. Underground kulüplere bağımsız grupları dinlemeye gitme sebebin de bu değil mi? Acemi olsalar da hala o ruha sahip olmaları, “hissediyor olmaları”, çünkü henüz müziğin “o” yüzüyle karşılaşmamışlar; düşünmeleri, hesaplamaları gereken şeyler yok. Onlara karışan yok. 

Miya duraksayıp derin bir nefes aldı. Jun çıt çıkarmadan onu dinliyordu.

-Ama bunu kıran insanlar da var Jun. Biz onlara “efsaneler” diyoruz. Yonghwa’ya “kırılgan” diyorsun. Hayır, ben onu izledim, onunla ilgili şeyleri dinledim. Bence o, ne kadar başarılı olursa o kadar az insanın kendisine, müziğine karışabileceğini, ruhunu koruyabileceğini açıkça biliyor. Çalışıyor, çünkü diğer sebeplerin önüne geçen bir amacı var, müziği seviyor, o saflığı korumak, insanlara hissettirmek istiyor ve durmadan yeni şeyler deniyor. Hala onu küçük kardeşin olarak görüyorsan yanılıyorsun; o artık çok güçlü biri. Çünkü çoktan birçok şeyi düşünüp farkına varmış ve bunun için harekete geçmiş biri. Ve bunu başarıyor. Çünkü derin bir sevgiyle yapılan her şey her zaman kazanır.

Yongjoon başını eğdi.

-Ben kararımı uzun zaman önce verdim. Sadece bir maske olarak kalmalıyım, bir hayalet. Miya, ben sadece bir gölgeyim. Ve hayatını riske atıp seni de gölgelerin içine çekemem.

Sesindeki tereddüt Miya’nın gözünden kaçmamıştı; kaşlarını çattı.

-Hayır. Sen Yongjoon’sun. Kimsenin gölgesi değilsin. Sadece sensin. 

Jun, Yonghwa’yı düşündü. Nerdeyse her günü ayrı bir yüzleşmeyle geçiyordu. Büyümüşlerdi değil mi? Değişmişti. Değişim. Bu kelimeden kaçan sadece kendisi miydi yoksa? Miya’ya baktı. Bu durumda onu koruması onu kaybetmek demekti. Fedakarlık. Bu yolda kaç kişiyi daha kalbinin bir parçasıyla birlikte uğurlaması gerekecekti?

7 yaşlarını hatırladı. Kapıdan giren üstü başı toz içinde 7 yaşındaki Yonghwa’yı gördü. Minik yumruklarını sıkmış, sinirle bakan gözlerinden düşmek üzere olan gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu. İzlediği çizgi filmin başından kalkarak yanına gitmişti. Kendilerinden 3 yaş büyük iki çocuğun onu hırpaladığını öğrenmişti. “Hala parktalar mı?” demişti burnundan soluyarak. Yonghwa’nın ”Bekle!” diye arkasından bağırmasına aldırmadan cırt cırtlı ayakkabılarını ayağına geçirip parka fırlamış ve ikisini de bir güzel tepelemişti. Hiç kimse kardeşine dokunamazdı. Buna ne o zaman, ne de şimdi izin vermeyecekti.

Miya sözlerinin Jun’a ulaşıp ulaşmadığını anlayamıyordu. Korkmaya başlamıştı. Onu tekrar görememe fikrinin, onu kaybetme düşüncesinin kendisini kontrol etmesine izin vermemeliydi ama. Bunun belki de tek şansı olduğunu anlamıştı. “Keşke kendisini benim gözümden görebilse” diye düşünerek tekrar konuştu.

-Jun, ne kadar şanslı olduğunu göremiyor musun? Şanslısın, çünkü kendini kaybetme şansın olmuş. Kendini kaybedip tekrar bulmuşsun. İçtenlikle yaşıyorsun, tutkuyla ve neşeyle. Sadece sevdiğin şeyler için, kalbinden ne geçerse o şekilde. Acı çekmek, kaybolmak, üstesinden gelmek, kendini bulmak, hissetmek, korkmadan bugüne hükmetmek. Gerçekten bunları yaptığının, kendinin farkında değil misin? Artık zamanı gelmedi mi?

Yongjoon başını ellerinin arasına aldı ve gözlerini kapattı. Rüyasını hatırladı. Küçük kızın kendine uzanmış elini gördü, ”Hazırsın, artık bu yolculuğa çıkmalıyız”.

Sessizliğine Miya’nın beklenmedik tepkisiyle Jun nerdeyse zıplayarak gözlerini açtı. Tam omzuna sağlam bir yumruk yemişti. Miya Jun’u yakasından tuttu. Jun direnmedi bile. Sadece birazdan yüzüne ineceğini tahmin ettiği yumruk için gözlerini kapattı.

Birkaç saniye geçti ama hiçbir şey olmadı. Ne bir ses, ne bir hareket. 
Gözünü açtığında Miya’nın kendisine bakmakta olduğunu gördü. Gözleri elmacık kemiklerinde, dudaklarında, çenesinde geziniyordu.

-Jun, sana hep bir şey söylemek istedim. Tuhaf gelecek ama… Biliyor musun, seni gördüğüm ilk günden beri her şeyinle ışık saçtığını düşündüm. Sen ışıldıyorsun, biliyor muydun?

Jun son söylediği sözle irkilerek ona baktı.

--
---
<8 ay önce – Çarşamba günü>

Jun, Yonghwa ile telefonda her zamanki kavgalarından birini yapıyordu. Annesinin arkadan gelen sesini duydu, “O evi süs diye mi tuttu kendisine? Orda burda yatmaya devam ederse bitlenecek. Söyle ona…”

-Jun, her şey iyi gidiyor. Kafamda daha şimdiden önümüzdeki 10 yıla yetecek kadar plan ve proje var. Bir köprüde yürüdüğümü söylüyorsun ama bağlantılarıyla artık çok sağlam bir köprü bu. Yanımda olmanız benim için yeter de artar bile. Basketbolu özlediğini biliyorum. Antrenörlük yapabilirsin. Artık çocuk değiliz, beni her zaman koruyamazsın.

-Abine akıl mı veriyorsun sen? Unutma senden 2,5 dakika önce doğdum, büyüğün sayılırım.

Annesinin arkadan gelen sesini duydu tekrar, “Sorsana kız arkadaşı var mıymış? Keşke birini tanıştırmaya getirse…” Jun panikle apar topar telefonu kapattı. Annesinin çenesine kalırsa gün biterdi.

“Kız arkadaş”. Bu yüzle onu seven birine nasıl güvenebilirdi ki? Eğer çirkin olsa da sadece kendisi olduğu için onu sever miydi? “Eğer çirkin olsa”… Maskesini çekiştirdi. “Çirkin bir yüz” diye mırıldandı. O sırada parkın yanından geçen kızı gördü. Saatine baktı ve gülümsedi, “Her zamanki saatte”.

Yaklaşık 1 ay önceydi. Parkta yürürken bağcıklarından bir ağacın dalına asılmış bir çift ayakkabı görmüştü. Merakla o tarafa yaklaştığında önce bir çift ayak fark etmişti. Yaklaştıkça ayağın sahibini seçmeye başlamıştı. Başını ağaca dayamış uyuyordu. Okuduğu kitap kucağına düşmüştü. Sonbaharın gelişiyle eski canlılığını kaybeden güneş hafifçe yüzüne vuruyordu. Güneşin kirpiklerindeki ışıltısını görmüştü. Işıldayan birini daha önce hiç görmemişti. Şaşkınlıkla ona bakmıştı. O ışıldıyordu!

Bugün onun ilk defa karşısına çıkmaya karar vermişti. Kafeye yürüdü ve karşı kaldırımdan onu bir süre izledi. Neden ve nasıl olduğunu çözemese de, o her zaman ışıltı saçıyordu. Haftada bir biraz daha yakınında olmanın bir zararı olmazdı.

Kafe sahibiyle öncesinde gidip tanışmıştı. İkisi de Harry Potter sevdiği için iyi anlaşmışlardı. Ona kafenin kazancını artırması için taktikler vermişti. Aklı birazcık havada, ama tatlı bir bayandı.

Derin bir nefes aldı ve içeri girip masaya oturdu. Elini kaldırıp Miya’yı çağırdı.

-Bir americano lütfen.
--
---

“….Sen ışıldıyorsun”

Kader asıl kartını en sona saklamıştı. Bunun, kalbini ve ruhunu özgür bırakacak kadar güçlü bir kart olduğunu Jun tüm benliğiyle anlamıştı. Bir körün bile görebileceği, bir sağırın bile duyabileceği bir bağ; kaderin kırmızı ipi.

Jun gülümseyerek Miya’ya baktı ve ona sarıldı. Kararını vermişti, artık bu yolculuğa hazırdı. Zamanı gelmişti.

-Teşekkür ederim Miya. Beni sevdiğin için.

Miya şaşırdı. Sesi sonunda ona ulaşmış mıydı, kalbine dokunabilmiş miydi yani? Şu an bunların hepsi gerçekten oluyor muydu? Bir savaşta kararlılıkla son gücüne kadar savaşan, ama zafer sonrası görevi başarmasıyla oracığa yığılıp kalan asker hikayelerini hatırladı. Aynı şekilde hissediyordu. Kendini o sıcacık, güvenilir kollara bıraktı.

Tam o anda kapı açıldı. Yonghwa’nın sesi duyuldu.

-Hala burdalar.

Jungshin bağırarak koştu.

-Saldırın!

Miya ayağa fırlayarak canını nerdeyse zor kurtardı. Jun’un üstüne önce Jungshin, sonra Minhyuk, en son Jonghyun atladı. Altta pestili çıkmış olan Jun hem acı içinde bağırıyor, hem de gülüyordu.

-Tamam! İnin üstümden! Ölüyorum!

Yonghwa yanına yaklaşıp saçlarını karıştırarak güldü.

-Naber kral?

Jun üstündeki ağırlıktan inleyerek cevap verdi.

-Senden naber dahi?

Kapıdan bir kız sesi geldi.

-Harika, Jun can vermek üzere. Yani hepimize daha fazla tavuk kalacak.

Kafalar ona dönünce elindeki paketi salladı.

-Kutlama yapmıyor muyuz? Size tavuk getirdim.

Jungshin başparmağını kaldırdı, “Pill, harikasın!”

Yonghwa Miya’yı eve, Jun’un yanına bıraktıktan sonra diğerlerini toplamak için çıkmıştı. Jun uzun süre önce hayalini kaybettiğinden beri yolunu da kaybetmişti. Bununla yüzleşmek yerine kendini Yonghwa’ya adamak istemişti. Bu her zaman Yonghwa’nın canını yakmıştı, ama bunu ona kabullendirememişti. Onu değiştiren Miya olmuştu ve tam tahmin ettiği gibi artık kendi yolunu çizme kararı verdirmişti. Miya’yı diğerleriyle hemen o gece tanıştırmak ve küçüklüğünden beri kahramanı olarak gördüğü kardeşiyle ikisine kutlama düzenlemek istemişti.

Jun sonunda serbest kalmıştı. Etrafa bakındı.

-Bu kadar mıyız? Bruce ÇM nerde?

Yonghwa güldü.

-İşi vardı, sonra uğramaya çalışacakmış. İnstagrama yüklediğin o ilk kral fotoğrafına gene dırdır etmesini özledin galiba.

Jun sırıttı.

-Alt tarafı minicik bir yaramazlık yapıp eğlenmişsem ne olmuş? Telefonunu yanından ayırmasaydın sen de. ‘Bruce çatlak menajer’ gene üşenmeden beni kovalayıp durdu zaten.

Yonghwa gülerek kafasını kolunun altına sıkıştırıp saçlarını darmadağın yaptı.

-Sayende bu kral olayını devam ettirmek zorunda kaldım, sağol.

Kolundan kurtulan Jun saçlarını düzeltmeye çalışırken devam etti,

-Ve Bruce seni kovalamadı, seni merak ettiği içindi. İkimiz de tekrar sarışın olup kendi tarzına dönmeni iple çekiyoruz baş belası kral.


**

Jun Miya’yı herkesle tek tek tanıştırdı. Evdeymiş hissi verdiler ona, aileymiş hissi; sıcacık, samimi.

Masaya ilk geçen Jonghyun şöyle bir göz atıp söylendi.

-Pinti. Kime yetecek bu kadar şey?

Pill önündeki tavuğu çekip aldı.

-Madem yetmeyecek sen yeme o zaman. Obur.

-Aristo der ki…

-Aristo olsa o da sana obur derdi.

-Pinti!

-Obur!

Miya Jun’a sessizce sordu, “O kız, onu daha önce kuliste de görmüştüm. Anneniz gibi bir his veriyor.”

Jun gülümsedi, “Pill mi? Öyle de denilebilir. Ona güvenebilirsin.”


**

Miya kaç gündür uyumadığı için gözleri kapanmaya başlamıştı. Ama Jun’la tek bir anı bile kaçırmamak için inatla uykuya direniyordu. Sohbet de ilgisini hala dinç tutacak kadar eğlenceliydi zaten. Bu gece herkes çok keyifliydi. Özellikle Yonghwa.

Yonghwa bu gece çok mutluydu. O mutlu olduğunda tüm enerjisiyle, tüm ışığıyla bunu çevresine yayardı. Mutluluğu etrafına ve tüm dünyaya yayılan bir gülümsemeye dönerdi.

Jun Miya’ya Yonghwa’yı işaret ederek fısıldadı, “Biliyor musun, o bir süper kahraman” 

Miya Yonghwa’ya baktı ve Jun’un çocuksu sözlerine güldü, “Nasıl yani? Batman gibi mi? Bana gayet normal bir insanmış gibi göründü oysa”

Jun gülümsedi. 

-Neden biliyor musun? Çünkü süper kahramanlar her zaman inandığı şey için savaşır. Yaralansa bile asla pes etmez. Ve bir kahraman asla yenilmez. İnsanlar o yüzden onun ölümsüz olduğunu, acı çekmediğini sanmaz mı zaten? Ama bir süper kahraman hep yalnızdır. Hikayenin sonunda pelerini savrulurken ay ışığına doğru hep tek başına yürür.

Yonghwa gitarını eline aldı ve herkesi şarkıya katarak söylemeye başladı. Gitarıyla büyüleyici görünüyordu. 

Eksik olan tek şey, bir pelerin ve ay ışığıydı.




-SON-


Sonsöz

Üniversitede ilk senemde bir oda arkadaşım oldu. Ünlü bir oyuncuya büyük bir hayranlık besliyordu. Yatağının etrafı, dolabının üstü hep onun fotoğraflarıyla doluydu. O zamanlar bir ünlüyü, tanımadığın birini böylesine içtenlikle sevmek bana tuhaf gelirdi. 1,5 yıl sonra tekrar karşılaştığımızda yanında hayranı olduğu o ünlüye inanılmaz benzeyen bir çocuk vardı. Boyu, havası, siması onu inanılmaz hatırlatıyordu. Şok olmuştum.

Çok sonra bunun üstünde düşündüğümde sebebini çözmüştüm. Eğer bir şeyi gerçekten severseniz, içtenlikle, kalbinizin en saf haliyle severseniz ya da bir şeye gerçekten inanırsanız hayat karşınıza çıkaracaktır. Nasıl bir kostümle karşımıza çıkar, görebilir miyiz yoksa başımızı çevirip yolumuza devam mı ederiz onu bilemiyorum. Ama her zaman bir seçim şansınız mutlaka vardır. 

Sadece yukarıdaki konudan bahsetmediğimi fark ettiniz, biliyorum. Sadece güzel bir ruh ve kalp size güzellikler getirebilir. Aynı bir ayna gibi hayat size sizi yansıtır. Bazılarının bilgisayar başından kalkıp dışarı çıkmasını, böylece kaybettiğinin bile farkında olmadığı “hislerinin” geri gelmesini, nefretten uzaklaşmasını çok istiyorum. Kendi kalpleri, ruhları için. Ve fark edeceklerdir ki, kalp çok narindir; uzakta ve güçlü bir vücutta olsa da tek bir düşüncesiz sözle bile kolayca darmadağın olabilir. Burada ‘eleştiri’ ile ‘nefret söylemi’ arasındaki farkı bilmeyen büyük bir kitle var. Akıllı herkes kendine eleştiri yapılmasını sever. Ama kendine lanet okunmasından kimse hoşlanmaz. Özellikle de bu, söylenenleri cevaplama şansı olmayan biriyse. Cevap veremeyen birinden hırsını alan birinin ne kadar acınası olduğu konusuna ise hiç girmeyeceğim.

Çok konuştum, ama eklemem gereken son bir şey var. :)

Önceki hikayelerimde Yonghwa’yı nerdeyse hiç göremediğiniz için bana serzenişte bulunuyordunuz. Hiçbir zaman etkisini saklamam mümkün olmadı, ben bir burningim. Hem de tüm hücrelerime kadar. Ama sebep bu değil.

Yonghwa’yı yazamıyorum. Yonghwa o kadar farklı, zeki biri ki korkuyorum. Zavallı kalemimden çıkacak hayali de olsa ona ait her söz şu beyaz sayfada acınası duracakmış gibi geliyor. Üstünden dökülecek, ona yakışmayacak sanki. Yonghwa öyle biri ki benim gözümde, onu bir hikayede bile konuşturacak cesaretim yok. Onun kalbine, zihnine, ruhuna hayranım. Öyle bir ışıltısı var ki, onun ağzından yazacağım her kelimeyi anlamsız kılıyor. Gene Yonghwa’yı yazamadığım için beni affedin. Yıllardır işte bu yüzden yazamıyorum.

Bu hikaye tamamen hayal ürünüdür. Hikayemi okuyan herkese teşekkür ederim! ^_^

Bu hikaye Miyase K.’ya adanmıştır.

Ve kalbini içten bir sevgiye açan herkese.


Cage208
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.



.
.
.
.
.
.
*Muziplik tamamlandı*
^_^